NURUL ULUM - SEYYİD MUHAMMED ŞERİF BUHARİ

İçeriğe git

Ana menü:

NURUL ULUM

KİTAPLAR




''ALİM KİŞİ SABAH KALKAR İLMİNİ ARTIRMAYA ÇALIŞIR.ZAHİT ZÜHDÜNÜ ARTIRMAYA ÇALIŞIR.EBUL HASAN İSE BİR KARDEŞİNİN GÖNLÜNÜ MUTLU ETME PEŞİNDEDİR.''
                                                                           Hasan Harakani(k.s)

BU ESER HİCRİ 4.YY.SONLARINDA 5.ASIR BAŞLARINDA YAŞAMIŞ OLAN ŞEYH EBUL HASAN HARAKANİ NİN,İRFANİ AÇIKLAMALARINI OLUŞTURAN NURUL ULUM ADLI ESERİDİR..BU YAZMA ESER TEK NÜSHA HALİNDE BRİTANYA MÜZESİ KÜTÜPHANESİNDE MEVCUT OLUP,ORADA Kİ NÜSHADAN TERCÜME EDİLEREK HAZIRLANMIŞTIR............. Şenol Kantarcı- KARS

BU MÜKEMMEL ESER,HASAN HARAKANİ HZ.NİN ŞEHADETİNDEN SONRA MÜRİDLERİNDEN BİRİSİ TARAFINDAN KALEME ALINMIŞTIR.ESER TASAVVUFUN ESASLARI İLE İLGİLİDİR.EBUL HASAN HARAKANİ İLE İLGİLİ RİVAYETLERİ VE ONUN SÖZLERİNDEN BİR TAKIM ÖRNEKLERİ İÇEREN BU ESER 10 BÖLÜMDEN OLUŞMAKTADIR.

ESERİN BÖLÜMLERİ

Nuru'I-Ulum'un metni eşit olmayan on bölüme taksim edilmiştir. Bölümler arasında herhangi bir bag mevcut ol­mayıp ilişkiler düzeni tamamen tesadüfidir.
Eserin başında yer alan bölümlerin fihristi şöyledir.
1- Soru ve cevap.

2- Vaaz ve Nasihat.
3- ResuluIlah (s.a.v.)'ın Hadisleri.
4- Allah'ın Kendisine Verdigi Lutuf.
5­Allah'a Yaptıgı Münacaat.
6- O'nun Duydugu Heyecan.
7­Kalplerin Vahyi.
8- Mücahedeler.
9- O'nun Hikayesi.
10­ O'nun Kerametleri.


Birinci bölüm:
Tasavvufun temel hükümleriyle ilgili Şeyh'ten sorulan farklı soruları. O'nun bu sorulara verdigi cevapları. sofulara ait bir tür fetvaları içermektedir. Şeyh Ebu'l Hasan Harakanı'ye ait soru ve cevaplar. diger şeyhlere ait soru ve cevapların aynısıdır. Muhtemelen Şeyh Ebu'l Hasan kendi vaazlarında efendilerinden ögrenmiş olduğu açıklamaları dayanak (malzeme) olarak kullanmıştır.


ikinci bölüm: Muhteva bakımından birinci bölüme oldukça yakındır.Fakat bu bölümde soru ve cevap tarzı söz konusu degildir ve konunun düzenli olarak dizilmesi içinde çaba da gösterilmemiştir. Bu bölüm vaazlardan oluşmakta ve neticede tamamının içerigi ahlaki ve ögretici bir mahiyettedir.


Üçüncü bölüm: Şeyh Ebu'l Hasan Harakanı'nin,Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) hakkında naklettigi ve Britanya Müzesinde mevcut el yazmada yer almayan rivayetleri içermektedir.

Dördüncü bölüm: Veli yada insan-ı kamil (mükemmel insan)'ın özelliklerini ortaya koyan bazı sözleri içermektedir.Şüphesiz Harakani veliligin bazı özelliklerini kendine nisbet etmektedir.

Beşinci bölüm: Bazan Allah (c.c.)'a münacaat ve bazan da dua şeklinde ifade edilen sırları ve dilekleri içermektedir.

Altıncı bölüm: Velinin vecdiyle ilgili olan sadece iki hikmetli sözü içeren örnek bir kıtadan oluşmaktadır.

Yedinci bölüm: Şekillenişi bakımından oldukça dikkate değerdir. Çünkü bu kısım. Allah (c.c.)'ın Şeyh Ebu'l Hasan Harakani'ye çagrı (nida)sını ve onun bu çağrıyı kendi kalbinin yardımıyla duyması hususlarını içermektedir.YalnızIıkta kendi kendisiyle yapmış oldugu diyalogları andırır ve tamamı "Allah gönlüme çagrıda bulundu ... " ve benzeri cümlelerle başlar.

Sekizinci bölüm: Sofuların davranışlarını gösteren bir takım sözlerden ibarettir. Eserin bu kısmı sofulara mahsus kavramlarla doludur ve sufiIerin yaşantı tarzı hakkında son derece dikkate değer ayrıntılar içerir.

Dokuzuncu bölüm: Şeyh Ebu'l Hasan Harakanı'nin dile getirdiği sofuların ve daha açık bir ifade ile ünlü şeyhlerin sözlerini ve menkıbelerini ihtiva etmektedir. Burada hatırlatmak gerekir ki. Bayezıd-i Bistami 'nin sözleri baş sırada yer almakta ve Şeyh Ebu'l Hasan'ın Onun vefatından sonra dünyaya gelmiş olması ve hırkasını (inabetini) Ebu'l 'Abbas Kassab Amuli 'den almış olmasına ragmen Bistami'yi kendi piri olarak saymaktadır.Şeyh Ebu'l Hasan Harakani ile Bayezıd-i Bistami arasındaki ilişki tasavvuf tarihi bakımından son derece ciddi bir şekilde dikkate alınması gereken önemli meselelerden birisidir.Zira bu ilişki sofuların gizli ve derin psikolojilerine ışık tutmaktadır.
Bu hususu içeren sözler.Şeyh Ebu'l-Hasan Harakani'nin biyografisi açısından taşıdığı büyük ehemmiyetten başka,Horasan sofuları arasında dikkate değer şahsiyetlerden biri olan Bayezıd-i Bistami hakkındaki fikirlerimizin daha somutlaşması için de özel bir önem arzetmektedir.
Şeyh Ebu'l Hasan Harakanı 'nin sözleri bazan kısa,bazanda sınırsız hayallerle bezenmiş mazmunları içeren hikayelerden oluşmaktadır.

Onuncu bölüm: Nuru'I-Ulum'un en son bölümü olup.Şeyh Ebul Hasan Harakanı'nin hayatının birbirleriyle bağlantısı bulunmayan sahnelerini içerir.

****************************

BİRİNCİ BÖLÜM

SORU VE CEVAP HAKKINDADIR

(1) Sordular:
- "Dervişlik nedir?" Dedi:
- "Üç şeyden oluşan bir denizdir: birincisi takva,ikincisi cömertlik ve üçüncüsü de yüce Allah'ın yarattıgı insanlara ihtiyaç duymamaktır."

(2)Şeyh (Allah ondan razı olsun). sofulardan sordu ki: -"Siz kime derviş dersiniz?" Dedi:
- "Dünyadan haberi olmayan (ilgisi bulunmayan) kişidir."
Şeyh dedi:
-"Öyle degildir:aksine derviş,içinde endişesi olmayan,konuştugu halde konuşulmayan,gördügü halde görülmeyen (fark ettigi halde fark edilmeyen). duydugu halde duyulmayan,yedigi halde yediginden lezzet almayan, hareket ve sakinligi bulunmayan ve sıkıntısı ve mutlulugu olmayan kişidir: işte derviş budur."

(3) Şeyh müride sordu:
- "Hiç zehir içtin mi?" Dedi:
- "Hayır, her kim zehir içerse ölür."Şeyh dedi:
- "Öyleyse sen hiç ekmek yememişsin, zira kim yedigi ekmegin zehir oldugunu anlamazsa yedigi ekmek helal sayılmaz."

(4) Büyük biri, Şeyh'e dedi:
- "Himmet et. kitaplarım perişan oldu." Dedi:
- "Sen de himmet et ki,layık oldugu şekliyle dostun adını anayım veya O'ndan bana geldigi şekliyle iki rekat namaz kılayım."

(5) Sordular ki:
- ''Vesvese nereden doğar?" Dedi ki:
-"Kalbin meşguliyeti üç şeyden doğar: göz. kulak ve lokmadan. Gözle,kalbi meşgul etmemesi gereken şeyi görürsün.Kulakla kalbi meşgul etmemesi gereken şeyi duyarsın ve haram lokma kalbi kirletir ve vesvese ortaya çıkar."

(6) Sordular:
- "Garip kimdir?" Dedi:
-''Vücudu bu dünyada gurbette olan kimse garip sayılmaz:aksine garip, gönlü teninde garip olan ve başı gönlünde garip olan kimsedir." Ona.
- "(Garipliği) sevenlerin alameti nedir?" diye sordular. Dedi:"Dünya sevgisini içten reddetmektir."

(7) Bir gün Şeyh, sofuya sordu ki:
- "Hızır aleyhisselam'la dost olmak istiyor musun?"
- "Evet."
- "Senin yaşın kaç?"
- "Seksen yedi."
- "Seksen yedi yıl boyunca yemiş oldugun Allah (c.c.)'ın ekmeğini geri ver: Allah (c.c.)'ın ekmegini tüketip, Hızır'la arkadaş olmayı istemen uygun olmaz."

(8) Sordular ki:
- "Gaftetten uyanmak için ne yapmamız lazımdır?" Dedi:
-"Önceden (bitmeden) ömrünüzü yok sayınız ve son nefesinizi vermekte oldugunuzu ve iki dudağınızın arasında beklemekte ........ (nüshada yıpranmadan dolayı okunamamıstır) çıkmak istemektedir."

(9) Şeyh'e sordular ki:
- "Doğru sözlü mürid kimdir?" Dedi:
- "Sözü içten söyleyen. yani içindekini söyleyendir."

(10) Sordular ki:
- "Mürid kimdir?" Dedi:
- "Kapıdan içeri girdiğinde,pirin kendisiyle ilgilenmesi gerekmeyen kişidir. Mürid o kimsedir ki.Pir'in meclisinde, ayakkabıların kondugu yerde olsa dahi, oturdugu her yerde halinden memnun kişidir. Annenin kurabiyeye yağ sürerek çocuğu kandırdığı gibi, kandırılması gereken kişi mürid olamaz."

(11) Dedi:
"Mümin için her yer mescittir; günü daima Cuma'dır: ayı daima Ramazan'dır. Nerede olursa olsun mescitteymiş gibi olmalı; Ramazan ayını yücelttiği gibi bütün aylara hürmet etmeli; Cuma gününde iyilikte bulunduğu gibi bütün günlerde de aynısını yapmalıdır.''

(12) Sordular ki:
- "Arif kimdir?" Dedi:
- "Arif, yiyecek toplamak isteğiyle yuvadan ayrılan ve onu (yiyecegi) bulmayan(......), yuva yapıp şaşkınlık içinde kaldığında, onun yolunu bulamayan ve evine gitmek istediği halde gücü olmayan kuşa benzeyendir.''

(13) Raks (sema) hakkında sordular.
Dedi:
- "Raks, ayagını yere vurunca yerin en altını, ve kolunu kaldırınca arşı gören kişinin yaptıgı iştir; bunun dışında yapılan şey. Bayezid ile Şibli'nin suyu (idrar) dışında bir şey degildir."

(14) Sordular ki;
- "Gönlünde Allah'ın(c.c.) varlığını hissedenin işareti (özelliği) nedir?"
Dedi:
- "Onun baştan ayağa kadar Allah'ın(c.c.) varlığını ikrar etmesi;eli, ayagı, her davranışıyla(oturmada,gitmede,görmede)burnundan çıkan nefesiyle bile; Mecnun'un, her soruldugunda, ister denizde, ister karada ve ister evde, insanlara ağaçlara ve koyunlara (hayvanlara) "ben Leyla'yım ve Leyla benim" demek yerine "Leyla" dediği) gibi "Allah" demesidir."

(15) Bir bilgin Şeyh'e sordu:
- "( .... ..)maksızın nasihat hangisidir?" Şeyh dedi:
- "Konuştugun halde, onlardan (cemaatten) daha üstün olduğunu ima etmek için başını (boynunu) dik tutmadan ve dünyaya karşı istegini ortaya koymadan yaptıgın nasihattır."

(16) insanların (sofuların) adımlarından sordular.
Dedi:
- "İlk adım, Allah (c.c.) deyip başka bir şey dememeleridir, ikinci adım ünsiyettir ve üçüncüsü yanmadır .... "

(17) Dedi:
"İnleyenlerdir ve yükleri agır olanlardır. İnleyenler, darbe yiyenlerdir. Agır yüklüler, "vaktinin erbabı" olanlardır. Darbe yiyenin yarası merhem kabul etmez ve vaktinin yükünü taşıyan, rahmete mazhar olur. Zira, şayet Peygamberlere gelen şey, evliyaya gelseydi, yeryüzünde ''la ilahe illallah" diyen hiç kimse kalmazdı ve Mustafa (a.s.)'ya gelen şey, Kaf Dagı'na inseydi, dağ parça parça olurdu."

(18) Şeyh sordu ki:
- "Seni öldürdükleri yerde kanını hiç gördün mü?"
Dedi:
-"De ki, beni öldürdükleri yerde yaratıklardan hiç kimse yoktu ve orada civanmertlerin kanı helaldir."



(19) (Dedi):
"Her kim yeryüzünde yolculuk yaparsa ayagı su toplar ve her kim gökte yolculuk yaparsa gönlü su toplar (su çiçeğine tutulur)."

(20) Sordular:
- "Beka ve fenaldan kim konuşabilir?
(Dedi):
- "Bütün ağaçları kökünden söken, bütün binaları yıkan, bütün dağları ortadan kaldıran ve bütün denizleri taşıran bir rüzgarın estiği bir ortamda, bir tel ipekle gökten astıkları bir kimseyi kımıldatamaz!O halde ve fenadan ancak o kişi konuşabilir."

(21) Sordular ki:
- "Civanmertlerin baharı (zindeliği) nedir?"
Dedi ki:
- "Aşık olup, muhabbet şarabını sürahi sürahi kafalarına çektikleri, fakat bu aleme sığmadıkları ve o kadar açılmalarına ragmen dostları fark etmedikleri zamandır(?). Bu anlamda talipler yok olmak için ileriye bir adım daha atarlar. Bu koşuşturmaları ve susamışlıkları içinde öylece ölürler. Bu bir hacının hamamda kendisine bir sürahi su kafi geldiği halde, kendini (su) çukuruna atarak susamışlık içinde ölmesi misaline benzer."

(22) Sordular ki:
-"içinin-dışıyla bir olduğunu neyle biliriz?" Dedi ki:- "Konuşması (dili)'yle uyum içinde olmakla, konuşması (dili) dağınık olmak, onun gönlünün dagınıkIığına delildir. Büyükler demişler: Gönül tenceredir ve dil kepçe,tencerede ne varsa, kepçe onu çıkarır. Gönül denizdir, dil ıse sahil. Deniz dalgalanınca içinde ne varsa onu sahile atar."

(23) "İnsanların durumu (amacı) üçtür" dedi.
"Birincisi, AlIah'ın(c.c.) seni bildigini bilmendir ve böyle kimselerın az oldugunu görüyorum. İkincisi,hem senin var olduğunu ve hemde O'nun var oldugunu bilmen: üçüncüsü ise (her şeyin) tamamen O olması ve senın olmamandır. Eger bütün dünyayı yiyecek halıne sokarak bir mü'minin agzına koyarsan görevini yapmış    sayılmazsın: ve eğer Allah (c c ) rızası için bir dostu ziyaret etmek üzere maşrikten mağribe kadar yol yürürsen, sanki hiç yürümemiş sayılırsın.

(24) Sordular ki: - "İnsanların ağlaması  ne üzerine olmalı. visal üzerine mi?''
Dedi:
- "Gönül ağlayınca gözyaşı kan (a dönüşür) olur: ve göz görünce idrar kan olur; kulak duyunca kemik erir ve zamanı gelince fena bulur."

İKİNCİ BÖLÜM

VAAZ VE NASİHAT

(1)Şeyh Ebu'l-Hasan Ali bin Ahmed el-Harakani(Allah'ın(c.c.) rahmeti üzerine olsun) şöyle demiştir:
"Gönül sahipleri, kalplerini koruyan kimselerdir ve gönülsüzler, kalplerinin endişesi daima yüce Allah (c.c.) olan kimselerdir; Allah'ın(c.c.) (O'nun) kulun kalbinde Hakk'ın zikri dışında bir şey olmadığı ve kalbinde masiva'dan hiç bir şeyin geçmediğini, görmüş olmasından daha güzel bir şey var mıdır?"

(2) Şeyh dedi:
"Allah'ın(c.c.) duymadığına emin olunca söz söyle ve onu Allah'a(c.c.) ulaştıracak hiç kimsenin bulunmadığına emin oldugunda da söylenen sözü dinle."

(3) Beş çeşit su vardır. Üçünü civanmertler sever. Biri hayat suyu, ikincisi kevser havuzundaki su ve üçüncüsü (.......) suyudur. Dördüncüsü ariflerin sevdigi bir sudur ve o muhabbet suyudur; beşincisi Allah'ın( c.c.) sevdiği sudur ve oda kulların göz yaşıdır, özellikle günahkarların göz yaşlarıdır.

(4) Şeyh dedi:
"Eger kul kulla düşmanlık yaparsa, Allah(c.c.) aralarında hüküm verir. Eger kul, yüce Allah (c.c. )'tan gafil olursa, düşmanlık yapmış olur ve işe yaramaz bir halde bulunmuş sayılır."



(5) Şeyh dedi:
"Allah(c.c.) bir insanı dost edinmiş ve onu dostluk sebeplerine vesile yaparak, insanların hakkını veriniz diye buyurmuştur.
Bir grubu dost edinerek, dağ(lar)a göndermiş ve insanlardan onların hakkını vermelerini söylemiştir.
Bir grubu da dost edinerek ova(lar)ya göndermiş ve insanların onlara ihanet etmemelerini istemiştir.
Bir grubu da dost tutarak zaviyelere göndermiş ve şöyle demiştir: (Sakın ha! Yeryüzünde bir çok kişinin canlı olduğunu bilirsiniz. Oysa ki onlar ölüdür; toprağın karnında ölü bildiğiniz çok kimselerde diridirler.)"

(6) Şeyh dedi:
"Mü'minin organlarından birinin aralıksız Yüce Allah (c.c.)'la meşgul olması gerekir. Ya O'nu kalbiyle anmalı ya da diliyle O'nu zikretmeli. Ya gözle O'nun görmek istedigini görmeli, ya eliyle cömertlik yapmalı ya da ayagıyla insanları ziyaret etmeli veya başıyla (aklıyla) inananlara hizmette bulunmalı veya kesin bir inançla dua etmeli. Ya da aklından marifete ulaşmaya çalışmalı veya ihlaslı iş yapmalı. Ya da kıyametin (çetinliğinden insanları) uyarmalı. Böyle bir kimsenin, kabirden başını kaldırır kaldırmaz kefenini sürte sürte cennete gidecegine ben kefilim."

(7) Şeyh dedi:
"Vakti gelmeden senden ibadet istenmedigi gibi, sen de henüz gelmemiş olan yarının rızkını isteme."

(8) Dedi:
"Hep bir hastalıga sahibiz. hastalık bir olunca, ilaç da bir olur. Hepimiz gaflet hastalıgına tutulmuşuz, gelin uyanalım." "Eger senin tandırından senin elbisene bir ateş düşerse, onu hemen söndürmek için çaba göstermez misin? O halde, senin dinini yok eden (yakan) bir ateş; kibirin, hasedin ve riyanın ateşinin senin kalbine yerleşmesine nasıl izin verirsin (reva görürsün)."

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

RESULULLAH(SAV)IN HADİSLERİ

Kitabın başındaki fihrist de bulunduğu halde,Britanya Müzesi'ndeki eserde bu konu mevcut değildir....



DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

LÜTUF HAKKINDA

(1) Şeyh dedi:
Nakledilmiştir ki, "İşin sonunda gönül öyle bir yere ulaşır ki, kendi kalb sesini kendi kulagıyla duyar: ses kesilince kendi kalb nurunu, kendi gözüyle görür."

(2) Şeyh dedi:
"Haberde (Hadiste) varid olunduguna göre yüce Allah (c.c.) ''hikmet'i gönderir ve yetmiş bin melek onunla kol kola dolaşır: kendisinde dünya sevgisi bulunmayana geçerek onda yerleşmek ister;(yerini bulduktan) sonra meleklere: "Ben yerimi buldum, artık siz yerinize gidiniz" der. (Yerleştiği) kul ertesi gün sabah, hikmetin Allah(c.c.) tarafından verildigini söyler.

(3) Nakledilmiştir ki: ''Yeryüzünde, Allah (c.c.)'ı anınca yabanda arslanların titrediği ve altına kaçırdıkları Allah (c.c.)'ın bir kulu vardır. Allah (c.c.)'ı anmanın korkusunda gökteki melekler de korkuya kapılır."

(4) Nakledilmiştir ki, dedi: "Allah (c.c.) ile o kişi arasında perde olmaması gerekir ki: "Allah" (c.c.) dersem olmaya bununla ALLAH tan haberdar olmuş olayım diye düşünendir.''

(5) Nakledildiğine göre dedi ki:
"Yüce Allah (c.c.), kendi dostlannı kendi temizliğiyle süsler, birliğiyle eğitir, kendi ilmiyle yetiştirir, kendi devletine ve kudretine alır ve kendisine sultanlığı verir."

(6) Şeyh dedi:
"Benim gözüme bin göz bağışladı... Allah (c.c.) dışında olan her şeyin tamamını yaktı (yok etti): dokuz yüz doksan dokuzunu ben bilirim."

(7) Nakledilmiştir ki: "Allah (c.c.) her mümine kırk meleğin heybetini verir ve bu en alt seviyedir ve yaratıkların kendisiyle yaşayabilmeleri için, bu heybeti onlardan gizlemiştir."

BEŞİNCİ BÖLÜM

MÜNACAATLA İLGİLİDİR

(1) "Allahım! Senin kulların, senin (verdiğin) nimetlere şükreder: ben ise,senin varlığına şükr ederim. Senin varlığın (bizzat) nimettir."

(2) Şeyh dedi:
"Allah (c.c.) kalbime seslendi:
- "Kulum, sana ne lazımdır? iste. " Dedim:
- "Allahım senin varlığın yetmez mi ki, başka (şey) isteyeyim."

(3) Yine Şeyh dedi ki:
- "Eger Yüce Allah (c.c.) kıyamette, beni bana sorarsa arz edecegim ki: "AlIahım beni kendinden sor ve kendi birIiginden sor."

(4)"Allahım! Ben Senden Seninle güçlüyüm: benim olan şey Sensin ve Sen bakisin ve Senin olay şey (ben) öyle zaman olur ki, kalmaz .''

(5)Dedim:-''Allahım!Elli yıldır Seni sevmekteyim.'' Gizlice bana nida geldi ki:
- "Adem (a.s.)'den önce Senin dostluk elini tuttum ki ..."

(6) Dedim:
- "Allahım! Bana seni gerek. " Gizlice duydum.
- "Eger beni istiyorsan temiz ol ki. Ben temizim. İnsanlar (yaratıklar)a ihtiyaç duyma ki, ben ihtiyaç duymamaktayım. "

(7) Dedim:
"Allahım! Eğer sıkıntılı (gamlı) olanların hikayesini sana anlatırsam, gök ve yer kan ağlarlar.

(8) Dedim:
"Allahım! Mutluluk Seninledir. Neden Cenneti gösteriyorsun?"



ALTINCI BÖLÜM

HEYECAN HAKKINDA

(1) "Civanmertlerin virdi (zikri), asla her iki dünyaya sığmayan bir sıkıntıdır ve sıkıntıları,O'nu layık oldugu şekliyle anmak istedikleri halde, onu yapamamalarından kaynaklanır."

(2) Dedi:
"Bu insanlar (yaratıklar)ın tamamı sabah akşam O'nu bulma peşindeler. O, ancak kimi isterse,O, O'nu bulur."


YEDİNCİ BÖLÜM

KALPLERE GELEN İLHAM

(1) Şeyh Ebu'l Hasan dedi:
- "Yüce Allah (c.c.) kalbime nida etti ki:
- "Ey kulum, sana elini sürenler ve senin ölümünden sonra, senin kabrini ziyaret edenlere, bil ki benimle onlar arasında, senin aracılık yapman gerekir. "

(2) Şeyh dedi:
- "Mevla, gönlüme nida etti ve dedi:
- "Nerede dua varsa orada ben varım ve nerede kavga varsa orada,insanlar (yaratıklar) vardır."

(3)     Şeyh dedi:
- "Yüce Allah (c.c.) gönlüme nida etti ki:
- "Kulum misafirimin hakkını yerine getir. " Dedim ki:
- "Allah 'ım senin misafirinin hakkını nasıl yerine getireceğjmi bilmiyorum."
Dedi:
- "Selam vererek sana misafir olanın. selamının karşılığını(aleykesselam demen) bulmaları gerehir. Bir kimse olur ki benim dostumdur ve dostlugumdan ötürü seni ziyaret etmek ister. Bir kimse olur ki, seninle sıkıntısını paylaşmak ister. Bir kimse olur ki, benden dolayı bir şeyde sıkıntıda kalmış.
Bir kimse olur ki, kendisini kendisinden almışım ve onun gelişi ve gidişi kendiliğinden belli değjldir. Fakat benim misafirimdir veya senden dünyalık bir şey isteyen kimse olabilir. "
Sonra Yüce Allah (c.c.), bana dedi ki:
- "Ben sana nasıl davrandıysam. aynısıyla kuluma karşı davran." (Dedim):
- "Allah 'ım ben aynısını kuluna yapamam. "

Dedi: -''Benden yardım iste.''

(4) Şeyh dedi:
- "Yüce Mevla kalbime nida ederek dedi ki;
- "Ey kulum, ben seninle dört şekilde konuşurum:
Kalp, ten, dil ve mal ile.
İkisini bana verirsin ve ikisini benden alırsın.Yani teninle ibadet edersin ve dille kur'an ohursun.
kalp ve malı bana vermiyorsun ve bizim asıl işimiz daha çok bu ikisiyledir. Eğer istersen bu ikisini sana geri veririm.


SEKİZİNCİ BÖLÜM

MÜCAHEDE HAKKINDA

(1) Şeyh dedi:
- "(Allah) (c.c.) erlerinin cehdi (mücahedesi) kırk yıldır. Dilinin düzelmesi için on sene zahmet çekmesi lazımdır. On seneden az bir süreyle düzelmez. Bu tenimizde biriken bu haram etten sıyrılmak için ... On yıl zahmet çekmek gerekir. Kalbin dille uyum içinde düzelmesi için de on yıl zahmet çekmek lazımdır.Her kim bu şekilde kırk yıl mesafe alırsa, onun ağzından (hulkumundan), içinde hevanın (nefsaniliğin) bulunmadıgı bir sesin çıkması ümidi vardır. "
Sordular :- "Onun bir işareti olur mu?"
Şeyh dağa baktı ve "Allah" (c.c.) deyince dağdan taşlar ayrılmaya başladı.

(2) Ve Şeyh dedi:
- "Her kim Allah'ın adını anarsa üç durumdan boş olmaması lazımdır.Ya idrarı kırmızı kan gibi olur, ya da siyah parmak gibi siyah veya cigeri parç.a parça olup önünden dökülür."
Ve dedi: - "Çok defa olmuştur ki, elimi bedenime götürmüşüm ve beş parmağım kana bulanmıştır ve hala Allah (c.c.)'ı O'na layık olduğu şekliyle anmamışımdır.''

(3) Ve dedi:
"Üç durumdan biri ortaya çıkmadıkça bu dünyadan gitme.
Ya Allah'ın muhabbetinden dolayı göz yaşının kana dönüştüğünü göreceksin.
Ya O'nun korkusundan idrarının kana dönüştügünü göreceksin.
Ya da uyanık oldugun halde kemiklerin eriyerek inceldigini göreceksin.

(4) Şeyh dedi:
"İbadeti herkes yapar. Fakat herkes ibadetine karşılık bir arzu bekler."

(5) "Namaz kılmanın ve oruç tutmanın abidlerin işi olduğunu, fakat kalpten afeti uzaklaştırmanın da yiğitlerin işi oldugunu" söyledi.

(6) Şeyh dedi:
"Açlığa karşı öyle dayanıklı olmaya çalış ki, günde bir kez yiyorsan, üç günde bir kez, sonra dört günde bir kez ye, bu süreyi kırk güne ve hatta bir yıla kadar uzat.
Ondan sonra beyaz ya da kırmızı veya sarı bir yumurtaya benzer bir şeyi ağzında tutan yılan gibi bir yaratık oluşur. Bu yaratık gelip, ağzını senin ağzının üstüne koyar. Ondan sonra asla bir şey yemesen de ihtiyaç duymazsın.
Böylesi bir kimse yetmiş (gün)de bir defa uyanır. Kimisi yirmi yılda, kimisi on yılda, kimisi dört ayda, kimisi. ... ayda, kimisi haftada ve kimisi de her namaz vaktinde uyanır ..... fakat onun kendisinden haberi olmaz. Bu dünyada mı öteki dünyada mı oldugunu bilmez.
Bu dünyada oldugunu bilmedigi halde, bu ve öteki dünyanın sözlerini konuşursa gayet uygundur."

(7) Şeyh dedi:
"Amele devam etki, ihlas ortaya çıksın ve ihlasa devam et ki, nur ortaya çıksın. Nur ortaya çıkınca, ... "Allah (c.c.)'ın görürcesine ibadet" edersin."
Sonra dedi:
"Gece olup insanlar uykuya dalınca, sen bu teni zincire vur, ona işkence elbisesini giydir ve kamçıla. O zaman Allah der:
- "Ey kulum bu vücuttan ne istiyorsun?" Deki:
- "Allahim seni istiyorum. " O zaman der:
- "Ey kulum bu çaresizi bırak, ben seninim. Niyetimizi gönüllerimizle yenilediğimiz sürece." Mevla'nın lutfu ve rahmetinin etkisi üzerimize yağmaya devam edecektir."

(8) Şeyh dedi:
"çoğu canlardan matem sesi çıkar ve bazısından da def sesi. Kendi gönlüme ne kadar bakıyorsam, matem sesi çıktıgını ve def sesinin çıkmadıgını görüyorum."

(9) Dedi:
"Hangi kapının önünde, bir yıl boyunca beklersen, sonunda (ev sahibi) diyecek:
- "İçeri gir de bakayım ne bekliyorsun?"
Sen de O'nun kapısında elli sene bekle, senin kefilim ben olurum."

(10) Şeyh dedi:
"Eğer marifet hakkında konuşursan, bu hususta yediyüz konu vardır. Her konunun yediyüz dalı, her dal ..... e benzer. Alim ilim elde etti ve bir tarafa çekilerek onunla sevindi (yetindi). Zahit zühdünü elde etti ve bir kenara çekilerek onunla yetindi. Abid de ibadet ederek onunla yetindi.
Allah (c.c)'ınla iyi olman için, sen de git, sıkıntı (gam) çek, Eger Nuh (a.s.) kadar ömrümüz olsaydı, bize bildirdiği şekilde bizden iki rekat namaz isteseydi, oldukça zor olurdu.Oysa ki halihazır da,bir gün de bizden beş vakit namaz istediğine göre halimiz nice olacak.''

(11) Şeyh dedi:
'Yüce Allah sizi temiz olarak dünyaya göndermiştir. (öyle ise) siz de, huzura hivli (günahkar) olarak varmayınız."

(12) Dedi:
"Müşahede, sen yok olduğun halde O'nun var olmasıdır. Kul kendisine uygun olan (nitelikler)i almalı ve O'na yaraşanları bırakmalıdır. Bu haliyle iyilikten (temizlikten) görünen her şey O'na layık olur.''


DOKUZUNCU BÖLÜM

HİKAYELER

(1) Şeyh Ebu İshak, Şeyh (Harakanı)'e dedi:
- "Sahra (yol) boyunca bir (miktar) su içmek istedim içemedim (bulamadım). "
Şeyh dedi:
- "Sahra (yol) boyunca suya karşı isteğim olmadı ama içtim."

(2) Bayezid-i (Allah (c.c.) kendisine rahmet etsin) dedi:
"Allah (c.c.)'ın dergahına kendilerini çok yakın gören bazı kimseleri, ondan en uzak olduklarını gördüm.''

(3) Bayezid-i (Allah kendisine rahmet etsin) dedi:
"Sözün neticesini (cevabını) iyi düşün (hatırda tutun). Her kim sözünün neticesini düşünmezse, konuştuğunda pervasızca konuşur: kıyamet gününün hesabını da iyi düşünün,zira kıyametteki hesabı iyi düşünmeyen mal topladıgı her yerde korkusuzca davranır: davranışlarınızı da iyi hesaplayınız, her kim iyi davranışın değerini bilmezse, arkadaş seçiminde korkusu olmaz."

(4) Zahit İbrahim dedi:
- "Bir sıcaklıkta, genç bir adam gökten indi ve kapıyı çaldı. ben de ona kapıyı açtım. İncirin yaprağı üzerine koymuş oldugu bir parça ekmek bana vererek şöyle dedi:

- "Bana dua et. ola ki. bu tenin küfünden kurtulayım." Ve göğe çıktı. Ertesi gün aynı vakitte kapıyı çalarak incir yaprağı üzerine koydugu biraz ekmegi verdi ve aynı şeyi söyledi ve ..... gün aynı vakitte tekrar gelerek daha önce dediği gibi bu tenin küfünden kurtulmam için dua et diyerek göge çıktı."
Şeyh (Allah (c.c.) kendisinden razı olsun):
- "Havada uçtugu halde nefisten şikayet eden o gence karşı. burada oturan bizlerin ne yapması gerekir?"

(5) Zenginlerden bir büyük.. hakikat ehlinden birine gelerek şöyle dedi:
- "Parayı mı daha çok seversin yada düşmanı mı?" Dedi: -''Para,

-''Öyle ise nasıl olurda (bu dünyada) parayı tutup (öteki dünyaya) düşman gönderiyorsun?"

6) ... Ve seni ona bağışladım.
Dedi: "Ey Allahım ben senin hizmetinde ve o anne (si) nin hizmetinde olduğu halde. bunun hikmeti nedir?" sorusunun cevabında bir ses diyordu ki; o muhtaç birinin hizmetini yapıyordu ve sen ise ihtiyacı olmayanın hizmetini yapıyordun.

(7) Şibli (Allah (c.c.) ruhunu mukaddes kılsın) .. bir berbere gitti ve gördü ki, kendisi kürsiye oturmuş ve güzel bir elbise giymiş,çıraklarda saç kesiyorlar. Şibli içeri girerek selam verdi ve dedi:
- "Ey usta, Allah rızası için şu saçımı kes." Usta kürsüden indi ve Şeyhin saçını kesti.Bağdatlı biri geldi ve Bağdatlıların Şibli'ye vermek üzere,kendisiyle para gönderdiklerini söyledi. Şibli parayı ustanın sandığı üzerine koy dedi. Usta:
- "Keşke sen Şibli olmasaydın. Bana. Allah rızası için şu saçımı kes dedin ve şimdi bana para veriyorsun" dedi.
- "Evet ben Şibli'yim" dedi. Usta:
- "Senin adını duymuştum. fakat görmemiştim" dedi.
Onlar bunları konuşurken. bir dilenci geldi ve birşeyler istedi. Berber ona:
- "Sandığın üzeridindekini al. onu sana verdim" dedi. Şibli dedi:
- "kendi kendime demiştimki. usta sandıgın üzerindeki paranın dört yüz dinar oldugunu bilmiyor. Usta bana dediki:
- "(Allah) ne zaman, kim için neyi dilediği ve benim de kime verdigimi bilemezsin."

(8)İleri gelenlerden biri efendiye şunu anlattı: "Bir akşam gece bekçisinden korktum. evin höşesine çekilerek bağlayıp incitici elbise ve kamçı ile terbiye ettim ve kendi kendime sen henüz, yaratıktan korkacak bir mevkidesin dedim?"
Efendi: - "Beni rızık endişesi tuttuğu zaman bunu yaparım" dedi. Adama,
- "Sen hala rızık endeşesini mi taşıyorsun(?)" dedi.

(9) Bayezıd (Allah (c.c.) yüce ruhunu mukaddes kılsın) dedi: - "Bir gece nefse, "namaz kıl" dedim. "Ben ölmüşüm" deyince, elbiseleri çıkardım ve dedim, "ölüye güzel elbise yakışmaz," hasır sardım ve uyudu. Dedim ki, "mademki ölmüşsün sabaha kadar işkencede ol".
Şeyh Ebu'l Hasan Harakanı dedi ki:
- "Ben de bir gece "ey nefs, namaz kıl: kılamıyorum dedi. Kalktım ve kendimi iple bağladım ve "sen ölmüşsün" diyerek onu musallaya yatırdım (cenaze namazı için). Ondan sonra "kılacagım" dedi.

10) Ebu Hamid-i Mürted bin Milcal'a sordu ki; - "İyi zan sahibi kulun alameti nedir?"
- "Ebu Hamid. bilmiyor musun, iyi zan sahibi kul, elini yenine (cebine) koyunca. önceden koymadığı bir şeyi çıkarandır" dedi.
Bunun üzerine Şeyh Ebu'l Hasan dedi:
- "Sen de kavramamışsın. İyi zan sahibi o kimsedir ki, üstü arandıgı halde, kolunu yene geçirdigi görülmeyen kimsedir".

(11) Bayezid'e (Aııah (c.c.) üstün ruhunu mukaddes kılsın) dedi: "Bütün insanları ölü konumuna koymadıgım sürece, yaptığım iş (amel)te ihlas görmedim."

(12) Musa (a.s.) münacaat makamında iken vahiy geldi ki: - "Güven isteyeni koru." O makamdan çıktıktan sonra bir güvercin gelerek:
- "El-eman. el -eman" dedi.
Musa yenini açtı ve güvercin içine girdi. biraz sonra, bir atmaca geldi:
- "Benim avımı yeninde sakladın" dedi. Musa:
- ''Allah bana sığınanı korumamı istedi" dedi.
Musa, bacagından bir parça et koparıp ona vermek için elini götürdü. Atmaca dedi:
- "Ey Musa, peygamberlerin etinin bize haram olduğunu bilmiyor musun ve onu yakalamıyacağıma sana söz veriyorum" dedi. O anda Atmaca havaya uçtu ve Musa'nın başı (atmacayı izlemek için bu tarafa o tarafa) dönüyordu.
Güvercin:
- "Ey Musa beni bırak gideyim" dedi. Musa: - "Bir daha gelip (seni) yakalayabilir" dedi. Güvercin dedi: - "Söz veren. bir daha yakalamaz ve sözünden dönmez."

Musa güvercini bıraktı, onlar birlikte uçup etrafı dönüyorlardı. ferman geldi ki:
- "Ey Musa,atmaca Cebrail ve güvercin Mikail idi, senin sözünde durup durmadığını denemek için gelmişlerdi."

(13) Lokman Hekim (r.a.) çocuğuna dedi:
- "Bu gün söyledigim her şeyi yazarak gün boyuncada oruç tut. Akşam olunca yazdıklarını bana ilettikten sonra yemek ye" Akşam olunca yazılanlar arz edilinceye kadar geç oldu. iftar gecikti. ikinci ve üçüncü günde aynı şeyi söyledi. Çocuk konuştuklarını yazdı. akşam iftardan önce iletti, iftar gecikti çocuk kendi kendine akşam olup (gündüz) konuşmalarını arz edinceye ve hakkını verinceye kadar, yemek yeme işi gecikir diyerek o gün susma kararını aldı. Akşam baba konuştuklarının listesini istedi. Lokman:
- " Gel hemen yemek ye" dedi. Şeyh:
- "Kıyamet gününde, az konuşanların durumu. Lokman'ın oğlunun durumu gibi iyi olacaktır" dedi.

(14) Bayezıd'e dediler ki:
- "İnsanlarardan ..... ın kesildiği gece olur mu?" Dedi:
- "Eğer kesseler, erlerin onun peşinde uyanmaları için, bir eri örnek olarak insanlar arasında bırakılır."

(15) Belhi Bilal, Bayezıd'in yanına gelerek söyledi ki:
- "Ey şeyh melekler, iblisi senin yurdunda dövüyorlardı."
Bayezıd:
- "iblisin benim yurdum (evim)da ne işi vardı ki" dedi.

16) Ebu'l Kasım Cüneyd (Allah (c.c.) rahmet etsin) minberde vaaz ediyordu. Ebu'l Hasan-ı Nuri oradan geçerken şöyle dedi:
- "Ey Ebu'Kasım, biz ihlası gaye edindik, çareyi gösterdiler, siz zinnar bağladınız" (İnsanlar) önünde oturdular.Cüneyd minberden inerek kırk gün kırk gece kapıyı kilitleyerek dışarı çıkmadı.

17) Hasan-ı Basri, Habib-i Katib ve Muhammed-i Yasi, Rabia'ya gittiler. Rabia, onlara sordu ki:
-''Siz neden Allaha tapıyorsunuz?" Her biri bir şey söyledi. Rabia ellerini çırparak. ortaya atıldı ve şöyle dedi: -"Bu ibadet sıkıntı kabul etmez, ben ibadet ederim. ister cennete koysun ister cehenneme. Hepsi onundur."

18) Bayezıd dedi:
- "Ey Allah (c.c.)'ım! Benim bu dostluğumu (sevgimi) yere bildir." Yer titremeye başladı. Adamın biri: - "Evet yere haber verdiler" dedi. (Bayezıd):
- "Evet verdiler" dedi.

(19) Bayezıd'e sordular:
- "Sadece kulun çabasıyla olur mu?"
- " Hayır, ama çabasız da olmaz" dedi.

(20) Bayezıd eve geldiğinde, bir tabak armut gördü ve sordu:

-''Bunları kim getirdi?''

-''Falan kişi getirdi dediler.

-''Kaldırın götürün ve ona deyin ki:''İnsanların suyunu alırsın,ağaçları sularsın ve armutları da bize getirirsin''diye tenbihte bulundu.

(21) Bayezıd, terziye dikmesi için kürk vermişti. Adam dikti ve geri getirince, bereketinden yararlanması için çocugunun sırtına giydirerek çocugun arkasında yürüyordu.Mescidin kapısına vardıklarında çocugun sırtından aldı ve kendisi giyerek Bayezıd'in yanına gitti. Eve dönünce, gece rüyasında gördü ki. ölmüş, melekler kabrine geldikleri için korkarak şöyle diyormuş: - "Ben Bayezid'in kürkünü giymişim." (Bu nedenle) melekler korkunç bir şekilde ondan uzaklaşıyor ve kendisi korkudan emin oluyordu.

(22) Bilal-i Belhi,Bayezid'e:- "Seni bu yıl Mekke'de gördüm" dedi. Bayezıd:- "O (gördügün) ben olamam" dedi. Bilal üç kez tekrarIadı. (Etraftaki) insanlar:

- "Biz, Bilal'in yalancı olmadıgını ve senin de yalan söylemedigini, biliriz ve durum nasıl olur?" dediler. (Bayezıd) dedi: - "Mü'min Yüce Allah nezdinde güneşten daha üstündür. Güneşin kendisi bir yerde olduğu halde, bütün şehirlerden görünür, kendi kendini şurada burada gösterir. O görüntü, haberim olmadan, Allah 'tan olmalıdır."

(23) Bayezıd dedi:
"İbrahim (a.s.). Allah nezdinde (hanımı) Sara'dan şikayetçi oldu. Vahiy geldi:
- ''Yaşayabilmek için Sara ile geçin." Sara'yı boşa diye ferman da bulunmadı."

(24) Eba Musa, Mekke'ye giderken, Hasan-ı 'Amire de bizimle birlikteydi, der. Ebu'l Hasan Harakanı'nin yanına gidince, bize şöyle dedi:
- "Ey Eba Musa, uzun süreden beri bir meseleyi çözemedim, bir çok kişiye sordum, hiç kimse, gönlümü tatmin edecek bir cevap veremedi. Eba Musa, sor dedi:
- "Ona dedi ki, kendileri (Arafat'ta) durmada ilk safta durmayan (kabe'yi) tavafta insanların önünde gitmeyen ve cihadda (düşmana karşı) ilk safta savaşmayan bir takım insanlar vardır. Ve ben, gökten yağmurun onların duasıyla yağdığını, yerden bitkilerin onların duasıyla bittiğini ve bütün yaratıkların onların duasıyla yeryüzünde yaşadığını düşünüyorum. Bu işteki hikmet nedir?"
Eba Musa dedi:
- "Onlar, bütün ömürleri boyunca Yüce Allah la karşı bir defa günah işlemiş olan bir takım insanlardır; bu durum onların gönlüne çok ağır gelmiş ve olmaya ki. bu günahları yüzünden yaratıklara gelecek hayır kesilir, endişesiyle kapandıkları yerden dışarı çıkmayan kimselerdir. "

(25) Ahmed Harb, gece namazını üzerinde kılması için Bayezıdle bir seccade göndermişti. Bayezıd seccadeyi geri göndererek şöyle dedi:
- "Başımın altına koyup uyumam için, içinde her iki dünyanın zühdü bulunan bir yastık gönder. "

(26) Ali Dihkan dedi ki:
"İnsan doğru olmayan bir düşünce ile, Allah (c.c.)'a yaklaşacağı yoldan iki yıl geride kalır."

(27) Bayezıd dedi:
"Bir kubbenin oluştuğu ve Allah (c.c.)'ın içinde zuhur ettiği bir yere (makama) ulaşıncaya kadar, Allah bana çeşitli Fetihler (tasavvufı merhaleler) nasib etti. O kubbenin etrafını dolaştım ve kapıda kaldım. Oradan bir şeyi götüren ya da getiren bir kimse de yoktu; kapıyı her neyle denediysem açamadım. Güzel bir zikir hatırladım ve o güzel zikri ağzıma aldım: bana kapıyı açtılar.O kapıyı kime açmazlarsa, o kimse oraya giremez. Orada nice nice şeyleri görmek mümkündür."

(28) Bayezıd bir zaman demişti ki:
"(Allah (c.c.)'ım) kıyamet gününde beni kendi hükmünle insanlar arasında bir engel yaparak, onların hesabını benden sor. Zira onlar zayıf yaratıklar olduğu için güçleri (hesaba) yetmez."

(29) Bayezıd vaazda şöyle söylüyordu:
"Ey adam! elini tutup bakarak derler ki, iyi bir adam ölmüştür. Aynı şekilde, ininde bulunan sırtlan içinde, orada olmadıgını söylerler. sırtlan ise kendi kendine, beni görmüyorlar ve burada (inde) olmadığımı biliyorlar. Sonra o anda, boynuna ip geçirdiklerini ve inden dışarıya çektiklerini hisseder (anlar)."

(30) Ahmed Hadim dedi:
- "Adamın biri, bir büyük hakkında suçlamada bulundu.Ben onun yanına vardığımda: - "Allah onu taş yapsın!" dedi. O büyük de:
- "Neden bir müminin taşa dönmesini istiyorsun.
Eger bunu yanımda söylemiş olmasaydın belki de ona bir zarar ulaşırdı. Fakat haberim olunca kıyamete kadar ona (hayır) duada bulunmayı kendime borç bildim" dedi.

(31) Hatem-i Esem dedi:
- "Bir zamanlar Allah (c.c.)'tan bir dileğim oldu, yerine gelmedi. Baktım ki kalbim, söylediğimle birlik (uygunluk) içinde değildir.
Demişler:(Arafat'ta) duruş esnasında göğün kapıları Allah'ın rahmetiyle açılmış olması gerektiginden, orada istenilen her hacet yerine gelir. O yıl Hacca gittim ve (Arafafta) vakfeye durdum, bu dilekte bulunmak istedim ve, kalbin dille uyum içinde olmadığını görünce, vazgeçtim. Geri döndüm.
Savaşa gidip çarpışmada müminIerin safında, göğün kapılarının (ilahı) rahmetle açılması gerektiğinden savaşa gidip ilk safda yer aldım. Tekrar dilekte bulunmak istedim ve kalbin dille uyum içinde olmadıgını görünce yine vazgeçtim. Bir daha geri döndüm.
Dediklerine göre, tam bir temizlik (boy abdesti) yaparak bir karanlık odaya girip iki rekat namaz kılınca dilekte bulunmak yerinde olur. Bunu da yaptım dilekte bulunmak istedim, fakat kalp dille uyum içinde olmayınca, dilekte bulunmaktan vazgeçtim. Kalbin (gönlün) kaçmış ve dilin (kötülükle) bulaşmış olduğunu gördüm. Ben de nefse bağırarak şöyle dedim: Ey Hatem! Kalbini dilinle uyumlu hale getir dileğin kabul olur, şeklinde bir ses gelirse ne olur?"

(32) Abdullah Vasi dedi:

-Bir gece Ebu İshak Herevi bize gelmişti,babam evde yoktu.Ben de üstünde yatması ,için kendisine bir keçe götürdüm.

-Bana,e çocuk keçemi getirdin?Dün gece boyunca huriler saçlarını bana yastık yapmıştı.Bir çok kişi de hasetle bana bakıyordu.

(33) İblis bir gün Nuh (a.s.)'a:
- ''Ey Nuh benden bir şey sor" dedi. Nuh (a.s.):
- "Nakısa olur" dedi.
- "Onun sana söyleyecegini dınle. O seni aldatamaz"
diye ferman (vahiy) geldi. (Şeytan):
- " Ey Nuh senin benim üzerimde bir hakkın vardır" dedi. (Nuh):
- " Nedir?" dedi. (şeytan):
- " İnsanların müslüman olmamasi için, ben son derece sıkıntı içindeydim, Sen de bir defa (insanların) kafir olmaları için duada bulundun (??). gönlüm rahatladı," Her ne kadar Nuh (a.s.) bu duayı, Allah "Artık kimse iman etmez", demesinden sonra yapmıştı. Fakat, yine de İblis bu sözden çok sıkılmıştı. iblis devamla şöyle dedi:
- "Ey Nuh. benim yaptığım gibi haset etme. zira halimi gördün. Adem'in hırslı olduğu gibi. sende hırslı olma. zira ne sıkıntılar çektiğini duydun. Cimri ve tekebbürlü olma. zira Allah son derece güzel bir saray yaratmış ve şöyle demiş: Bu saray cimrilere ve kibirlilere yasak (haram)dır. "

(34) Ebu Ali-yi Rudbari müritlere sordu ki:
- " Siz iyilikten bir şey yaptınız mı?" Biri şöyle dedi:
- "Ben bir zaman emir idim. dilencinin biri sarayıma geldi ve bir şeyler istedi. Ben dışan çıktım, onu yanıma alıp eve götürdüm ve kendi elbiselerimi ona giydirdim. tahtıma oturttum, malımı ve mülkümü ona teslim ettim. İddeyi (süreyi) bekledikten sonra kendisiyle evlenmesi için,hanımımı da boşadım ve şimdi şu eski elbiseyi giyerek senin yanına geldim.... ve dizinin altında oturdum." Ebu Ali hiçbir şey söylemedi. Diğer bir mürit şöyle dedi:
- "Ben bir gün sultanın kapısının önünden.... geçiyordum, elini kesmek için birini yakalamışlardı. ben kendi elimi feda ettim. işte kesik elim."
Sonra Ebu Ali'ye bu ikisinden hangisinin daha üstün olduğunu sordular. Dedi:
- "Sizin yaptıgınız iyilik sadece iki kişinin yararına olmuştur. Oysa ki mümin, güneş ve mehtab gibidir: yararı herkese ulaşması lazımdır. "

(35) Bayezıd şöyle demiştir:
"İyi kul, her iki eli sağ (el gibi) olan kimsesidir: yani her iki eliyle de yaptıgı iş iyi bir iş olmalıdır ki, melekler onu sağ elle yazsın. meleklerin sol elle yazdıkları bir şey (i işlemiş) olmasın."

(36) Dedi:
"Bir Bedevi (Arap)'nin misafiri geldi. Sahip oldugu bir parça peyniri misafirinin önüne koydu ve misafir doymadı. İçeri girerek hanımına: - " Keçiyi keselim" dedi. Hanımı:
- "Bu keçiden başka bir şeyimiz olmadığı için, sıkıntı çekeriz" dedi. Bedevi:
- Biz açlıktan ölürsek misafirimizin aç kalmasından daha iyidir" dedi. Keçiyi kesip misafire getirdiler. Yolcu ettikleri esnada misafir hizmetçiye:
- " Elinde olan (parayı) ev sahibine ver" dedi. Hizmetçi:
- " Bu çoktur. o bir keçiden daha fazla cömertlik yapmadı" dedi. Misafir:
- "O bütün malını verdi. bizse (ona) bir kısım (malımızı) veriyoruz.Onun eli bizimkinden daha üstündür" dedi.

(37) Bir pir dedi:
- "Onbeş kişiden, insanlara nasihatta bulun şeklinde istekler duymadıkça nasihatta bulunmadım. Onların sekizi insan idi ve yedisi.. .. Ii." Sonra Şeyh devamla şöyle dedi:
- "( .. ) insanlara nasihatta bulun diyen iki kişi birini size anlatayım: Bir gün mescitte oturmuştum. Biri kapıdan içeri girdi ve beni mutlu etti. Gitmek istedigi sırada bana:

- '' Bu topluma nasihatta bulun" dedi. Kendi kendime, gemi batarsa, onun denize ne yararı olur ki diye düşündüm. Yüzünü çevirdi ve:
- " Sadece insanlara mı nasihat edilir?" dedi ve bu kişi herhangi bir insan değildi.

(38) Üveys-i Karanı, eline bir şey alınca, derdi ki:
"Allah (c.c.) ım bu (Iar)nu dinin için (bahane aracı) engel yapma.



(39) Bayezıd dedi: (Allah (c.c.)'ın rahmeti üzerine olsun) "Tene bağırdım, şöyle dedim:"Ey Rabb'imin bütün sırlarına mekan olan ten (hayır) sende temizlik yoktur, bir gece ile gündüz (ten) temizlenir. En fazla onbeş gece ve gündüz. Ulemanın söyledikleri bundan fazlası degildir. Ey kirli ten, otuz yıl geçti sen temizlenmedin, oysaki yarın temiz (Allah (c.c.)'ın) karşısında temiz olman gerekecektir.

(40) Bayezıd (Allah ona rahmet etsin) derdi ki:
- "Kalbi sıkıntı basınca, ganimet bilin. Zira insanlar sıkıntının bereketiyle bir yere (hedefe) ulaşırlar."

(41) Şeyh Ebu'l Abbas (Allah rahmet etsin) derdi:
"Yüce Allah kendisini iyi kulların mertebesine ulaştırmak için, bir kulu hakkında lutufta bulunmalı. isterse, Allah dışında olan her şeyi onun kalbinden çıkarır. Sertırmak için, bir kulu hakkında lutufta bulunmak isterse, Allah dışında olan her şeyi onun kalbinden çıkarır. Sermayesi elinden alındı, zannıyla kul hayrete düşer. Bir kaç gün o şaşkınlık hali devam eder. O sırada içinden "Ey Allah'ım, bana sadece seni gerek" istegi doğar. "Ey Allah'ım bana seni gerek" şeklindeki söz, Yüce Allah'ın, "Ey kulum sen benimsin" şeklindeki sözüne delildir. Yüce Allah (c.c.) "Sen Benimsin" deyince, kulun içinde istek doğar. O zaman, "bana seni gerek" diyecektir. Allah'ın sevgisi (dostluğu), onu Yüce Allah'ı dost edinecek duruma getirmiş olur.



(42) Bir büyük, Bayezıd'e gelerek onu ziyaret etti. Dışarı çıkmca şeyhin müritlerinden birine,
- "Bu ziyareti altmış kez sünnet olan hacca eşdeger tuttum" der.

Bir zaman sonra ikinci kez ziyarete gelince, (aynı) müride, o (söylemiş oldugu) sözü şeyhe söyleyip söylemediğini sorar.
: "Hayır" deyince sevinerek şöyle der:
- "Altmış hacca eşdeğerdir" şeklindeki sözum yanlıştır. Oysaki Allah (c.c.)'ın velisini ziyaret etmek, (hiçbir şeyle) kıyaslanmaz. Zira Yüce Allah, kulunu seçer ve onun organlarına ilim döker. Endamları birer birer ilim alır ve kul yok oluncaya kadar, Allah (c.c.)'ın istegi, onun kalbinde zuhura devam eder. Onun yoklugu gerçekleşince, Allah (c.c.)'m varlığı onun kalbinde zahir olur. İnsanların durumuna bakar, kazanın (kader) çubukları ucunda (çevgan) topu gibi görür, onlara acır ve tükenir gider."
(43) Bayezid'e buğday satın aldılar. Kimden satın aldıklarını sordu. Bir kafirden, dediler.
- "Onu geri verin, zira bu buğday Allah'ı bilmeyen birinindir" dedi.

(44) Biri tesbih elinde, Bayezid'in yanına gelince, Şeyh ona şöyle dedi:
- "İki tesbih al, biriyle iyilikleri ve diğeriyle de kötülükleri say. "

(45) Fuzeyl İyaz'ın bir çocugu dünyaya geldi, çocugu sarmak için yeterli.... (bez) bulamadılar. Komşulardan getirmek istediler. Fakat komşulara gitmeyi zorlaştıracak derecede yağmur yağıyordu. (Fuzeyl) dedi:
- "Evliyaya boşuna keramet veriyorsun?"

(46) Bir büyük (zat) dedi:
- "Otuz yıldır kapının çerçevesi kulağıma dolanıyor, bu bana göre, Allah (c.c.)'ın bana ne yapacagını bilmememden daha kolaydır."

(47)Zünnun-i Mısri demiştir ki:
"Eğer kalbinin yumuşamasını istiyorsan, çokça oruç tut. Yumaşamazsa, çokça namaz kıl. Eğer yine yumuşamazsa yiyecege aldırış etme ve yine yumaşamazsa, yetimlere lutufta bulun.''

ONUNCU BÖLÜM

ŞEYH EBU'L-HASAN HARAKANİ (Allah Rahmet Etsin) MENKIBELERİ

Çocukluğunda annesi ve babası kendisine ekmek vererek, davarları gütmek için onu yabana gönderirIerdi. O yabana gidince oruç tutar, ekmeğini sadaka olarak verirdi. Akşamları döner iftarını açardı. fakat kimseye bu durumundan söz etmezdi. Büyüyünce çift sürmeyi ve tohum ekme işini ona verdiler. Bir gün tohum serperek çift sürmeye devam ettiği bir sırada, ezan okundu ve Şeyh, sabanı durdurarak namaza gitti. Namazda selam verdiklerinde gördüler ki. saban hareket ederek çift sürüyor. başını secdeye koyarak şöyle dedi:
- "Ey Allahım duyduğuma göre, kimi seversen, (O'nu) insanlardan gizli tutarsın."

(1) Ömer Ebu'l-Abbas,(Ammf) büyük bir zat idi ve gençliğinde Şeyh'e gidip geliyordu. Ömer Ebul Abbas'ın ölümü yaklaşınca Şeyh, müritlerinden birine şöyle dedi:
- "Benim hatırım için bir hafta gassallık (ölüyü yıkama) görevini yap." O haftada Şeyh vefat etti. Şeyh'in kendisi kalkarak kendini yıkadı ve gassal (korkudan) bayıldı. Şeyh ona: - "Bunu kimseye söylersen sana düşman olurum" dedi. 'Şeyh'in amacı, Şeyh'in (gizli) halini bildiğinden, ona bir teklifte bulunmaktı. Şeyh'e:
-"Ey Ebu'l Hasan gel bu dağa gidelim ve (birşey yemeden Allah'a) tevekkül edelim, bakalım hangimiz sağ dönecektir."
Gittiler ve dağın eteğinde Ravz-ı Bedr dedigimiz çeşmenin kenarında oturdular. (İnsanlar, onların mabedi diye hala orayı ziyaret eder) Bir hafta sonra 'Ammf
acıktı ve dedi:
_ "Ey Şeyh senin yemegin nereden gelir?" Şeyh elini uzatarak, kum taş ve toprağın içine sokarak bir avuç aldı ve elinin içiyle sıktı, parmakları arasından yağ aktı. Onu 'Ammı'ye verdi. 'Ammf onu yiyerek şöyle
dedi:
- "Ömrümde bundan daha güzel bir yiyecek yemiş değiilim."

(2) Ammf (Ebu'I Hasan'a):
_ "Bana bir mürit bul" dedi. (Şeyh Ebu'l Hasan):
_ "Gel ikimiz de tevbe edelim. Zira böyle bir iddiaya kalkışan kişi, Allah'ı unutmuş olur. " 'Ammf:
_ "Gel el ele tutuşarak şu ağacın üstünden atlayalım" deyince: (Şeyh) _ "Gel her iki alemin üstünden atlayalım" dedi.

(3) Şeyh Ebu'I-Hasan bir gün, odun (yakacak) getirmek için dağa gitmişti. Horasan'dan meraklı bir cemaat,onu ziyaret etmek amacıyla gelmişti.Köyün yakınına geldiklerinde, bir yaşlı kadın karşılarına çıktı. Şeyh'in tekkesinin nerede oldugunu sordular.
- "Hangi Şeyh" dedi.
- "Ebu'I Hasan" dediler.
- "Ey müslümanlar boşuna zahmet çekmişsiniz. zamanınızı boş yere harcamışsınız. o bir nakestir. o kendini abartıyor ve yaptıkları asılsızdır geri dönün" dedi.Onlar da gayet üzülerek geri dönmek istediler. Ebu Ali-yi Sina da bu cemaat arasındaydı.
- "Geldigimize göre onu görmeden geri dönmeyelim" dedi. Tekkesinin kapısına vardılar Hanımı kapı (perde)nin arkasından:
- " O evde değil, dağa gitti. Eğer onun için geldiyseniz yazık ettiniz" dedi.

"Sen onun nesi oluyorsun" diye sordular:
- "Hanımıyım". dedi. - "O nasıl bir insandır". diye sordular.
- "Sevdaya kapılmış kendini abartan biridir" cevabını
verdi. "Birbirlerine, geri dönelim, zira ailesi onun durumunu bilir". dediler. Ebu Ali:
- "Onu görmeden geri dönmeyiz" dedi. Dağın yolunu ögrenmeyi istedikleri sırada. bir kişinin odun yüküyle geldiğini gördüler. Yaklaşınca (Ebu'I Hasan'ın önünde odun yüklü) bir arslan olduğunu gördüler. Şeyh selam vererek şöyle dedi:

- "Ebu'I Hasan insanların (hanımını kastetti) yükünü çekmeden arslan onun yükünü taşımaz." Tekkenin kapısına geldiklerinde bu arslan geri dönüp gitti.

(4) Şeyh'in bir komşusu derdi ki:
"Bazı bazı gecelerde bir arslan gelir (Şeyhin evini) tavaf eder ağlayıp sızlandıktan sonra giderdi."

(5)   Bir ara sofulardan bir cemaat ziyaret amacıyla geldiler. Bir hristiyan da sofular gibi giyinerek onlara katılmıştı ve gerçek kimligini gizli tutmuştu.Mihane'ye ulaştıklarında, Şeyh Ebu Said Ebu'l Hayr'ın (Allah ruhunu temiz kılsın) tekkesine gittiler. Ebu Said ferasetle anlamış ve bağırarak şöyle demişti:
- "Benim düşmanla ne işim var?" Bu söz onları etkiledi .... geri döndüler ve tekkeye girmediler.(Bu cemaat) Harakan'a gidince Şeyh (Ebu'I Hasan) kalktı ve kendisi onlara hizmet etti ve o Hıristiyan'a özel lutufta bulundu. Bir gün: "Sizin hamama gitmeniz gerekir" dedi. Misafirler sevindi, Hıristiyan ise, gizledigi zünnar nereye saklayacağından endişe ettigi için, sıkıldı ve bunu düşünürken Şeyh, gizlice ona(hristiyana) şöyle der: - "Hizmetçilerin şüphelenmemesi için onu bana ver." Hamamdan çıktıklarında, şeyh zünnarı gizlice ona geri verdi. Beline bağlamak isteyince zünnar yırtıldı. Hıristiyan düşünmeye başladı ve o durumdan dolayı kalpleri döndüren(Allah) onun kalbini yumuşattı.Şeyhin dilinden şu ayet okunuyordu:"Bizim ilahımızIa sizin ilahınız birdir. O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. Siz hala müslüman olmadınız mı?" (Ankebut 46). Bundan sonra hristiyan coşarak:
- "Ben şehadet ederim ki. Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur ve yine şahadet ederim ki. Muhammed O'nun kulu ve Peygamberidir." dedi. Onun kabilesinden de birkaç kişi de müslüman oldu.

(6)   Ebu Said Ebu'l-Hayr (Allah ruhunu üstün kılsın) Hacc'a gitmek isterken yolu Harakan'a düştü.Köye yaklaşınca, Şeyh Ebu'l Hasan (Allah rahmet etsin) ferasetini kullanarak oğlu Ahmed'i bir grup müridle onu karşılamaya gönderdi. Ebu Said uzaktan onları görünce. attan inerek yaya yürüdü ve ağladı. Dediler ki,
- "O, efendi degildir." Dedi:
- "Nihayet onun yurdundan degil midir?" Köye geldiklerinde, Şeyh'in evi dediğimiz eve geldiler.Şeyh dedi ki:"Hepsinin seceadelerini bu odada (tekkede) serin." Hizmetçi:
- "Bu (gelen) cemaat yetmiş kişiden oluşmakta ve bu odaya ise, yirmi kişiden fazlası sığmaz". dedi. Şeyh odanın etrafını dolaştı ve:
- "Şimdi dostların seccadesini ser" dedi. O oda da yetmiş seccade serdiler ve cemaatın tamamı odaya sığdı. Şeyh hücresine giderek ailesine şöyle dedi:"Sen bilir misin ne tür aziz kişiler bize misafir geldi?" Bildiğim kadarıyla evde sadece üç ölçek arpa unu vardı. Ekmek pirişmelerini emretti. Ailesi biraz somurttu. Şeyh'e ve misafirlere söyleyeceğini söyledi.Şeyh ise hep şakaya alırdı.Sonunda çörekler pişirildi. Sona serildi ve çöreklerin yanındaki katık ise, sirke idi. Şeyh. (hizmetçiye) şu tenbihte bulundu:
- "Telilleden ekmek alırken sakın örtüsünü kaldırmayasın!" Yetmiş kişiye ekmek dağıttıktan sonra hanımı, bu kadar ekmek yoktu dedi ve tekneden örtüyü kaldırınca ilk koydugu kadar çörek gördü. Şeyh hizmetçi için:
- " O ihanet etti. Eğer (ekmegin üzerindeki) örtüyü açmasaydı, misafirlerimiz için kıyamete kadar hiç tükenmeyecek ekmeğimiz olacaktı" dedi. Yemek işini bitirdikten sonra. Ebu Said:
- "İzin var mıdır ki, (sofinin) biri ilahi söylesin?"- "Benim buna tahammülün yoktur ve olmamıştır. Fakat siz isterseniz iyi olur." dedi. Buna başladıklarında. Ebu Bekir adında bir müridi vardı,sema ve zikir onu etkiledi onun alın damarı şişerek çatladı ve kan aktı. Ebu Said başını kaldırarak kalktı ve Şeyh'in elini öptü. Şeyh üç defa elini salladı. Ebu Said şöyle dedi:
- "Üstün olanın izzetine and olsun ki, gök ve yer Şeyh'e uyarak raksa geldiler?" Derler ki, birkaç gün boyunca beşikteki bebekler annelerinin memelerini emmediler. Sonra Şeyh şöyle dedi: - "Ey Ebu Said, kesinlikle o kimsenin semaı gerçek sema olur ki, ayağını yere vurunca süreyaya ve üstten arşa kadar olan her şeyin ona musahhar olduğunu görür,"

Sonra Şeyh Ebu Said:- "Sana birşeyi danışacağım.Bu toplulukla mübarek yolculuğa gitmem hakkında ne dersin" diye sordu. Ebu Said'e: - "Buradan geri dön" dedi. Ebu Said (bunu) duydu. Fakat mürider duymadı. Ebu Said de Şeyh'e uyarak: - "Fakat Sizin Damgan'da yiyecek rızkınız var."
Damgan'a ulaştıklarında Irak yolu kapandığından orada kırk gün kaldılar.Bir gün Ebu Said, hizmetçiye nerede hayvan (binek) bulursan yakala ki, gidelim. Bistam tarafına (giden) binekler buldular. Harakan'a yaklaştıklarında yolu kaybettiler. Bir gün bir gece etrafı dolaştılar. Ebu Said:
- "Başımıza gelen bu durumu biliyor musunuz?" dedi.
- "Şeyh bilir". dediler.
- "Harakanı bizi istigfara (tevbeye) davet buyuruyor."
dedi. Şeyh'in yanına geldiklerinde. Şeyh şöyle dedi:
- "Ey Ebu Said. o yer (Kabe) Allah'a yalvararak,dostunu bana ulaştır demişti ve duası kabul edildi. Ey Ebu Said neden Kabe'nin sana gelecek bir şekilde olmuyorsun? Bu defa senin için olacaktır. bu gece gel. Kabe'yi görmek için mescitte oturalım." Ebu Said'e "Bak!" dedi. Ebu Said gördü ki. ev (Kabe) iki şeyhin başı üstünde tavaf etmektedir. Ebu'l Hasan. "Allah'a sığınırım", dedi. Ebu Said ise, (Kabe) evin halkasını tutarak duada bulundu.

(7) Mahmud Sebük Tekin,Harakan köyünün yakınına geldi. Birini göndererek şöyle tenbihte bulundu. Bu zahide deyin:- "Gazne Sultan'ı senin ziyaretine gelmiş. Sen de, tekkeden dışarı çık (beni karşıla). Eğer çıkmada tereddüt ederse "Allah'a itaat ediniz. Peygamberine ve sizde olan emir sahiplerine de itaat ediniz" (Nisa. 59) ayetini okuyunuz" dedi. Şeyh, Mahmud'a:
- "Ebu'I Hasan "Allah'a itaat ediniz" fermanıyla meşgul oldugundan,seninle uğraşacak zamanı yoktur" deyiniz, şeklinde cevap gönderdi. Bu söz, Mahmud'a ağır geldi. Hareket etti ve kapıya kadar geldi, kapıyı açamadılr. Mahmud emir verdi. köleler cariyelerin elbiselerini giydiler ve sultanlığın kıyafetini de Ayaz'a giydirdi ve kendisi de Ayaz yerine silah kuşandı.Şeyh'in yanına geldiklerinde,Şeyh, Mahmud'un elini tutarak şöyle dedi:
- "Allah sana önde yer vermiştir neden arkada duruyorsun?" Mahmud:
- "Bana bir ögüt ver" dedi.
- "Bu (kıyafet değişimi) kulluğa yakışmaz, erkeklerin kadınların kılığına girmelerinden, Allah'ın gazabına sığınırım!" dedi. Mahmud:
- "Bana bir vasiyette bulun" dedi. (Şeyh) şöyle dedi:
- "Dört hususa dikkat et. Günahtan korun. Cemaatla namaz kıl. Cömertlik yap ve insanlara acı. Onda sonra bana dua et" dedi.
- "Ben kendim beş vakit namazda sana duada bulunuyorum". cevabını verdi.
- "Nasıl dua ediyorsun?" dedi.
- "Allah'lm mümin erkekleri ve mümin kadınları bağışla" diyorum" dedi.

"Özel dua istiyorum" dedi. Dedi ki:
- "Ey Mahmud Allah senin akıbetini Mahmud (övülen) yapsın." Mahmud bir miktar altın onun önüne koydu. Şeyh emretti, bir arpa çöregi ve bir tas ayran getirdiler. Bir lokma Mahmud'a verdi, sertlikten onun boğazında kaldı. Şeyh:
- "Ey Mahmud, sen ayranla arpa ekmeği yememiş olduduğun için, şu anda boğazında tıkandı.Ben de bu mallar (konan altınlar) gibisini yemiş değilim. Bu gün arpa ekmeği nasıl senin boğazından inmiyorsa, kıyamette de senin altınların benim boğazımda tıkanacaktır.Bunları al ki, ben bunları boşamışım, onlara dönecek de değilim." dedi.

Mahmud: - "Ya bizden bir şey almayı kabul et, yada bize hatıra olarak bir şey ver." dedi.Şeyh gömleğini Mahmud'a verdi. Mahmud Sumrat savaşına gitti. Karşı tarafın tam bir güce sahip olduğunu görünce adak adadı ki, "eğer zafer bizim olursa, elde edeceğimiz bütün ganimeti sadaka olarak verecegim," dedi. Tesadüfen İslam ordusu yenildi ve (karşı tarafın) saldırısı ordunun ortasına kadar ilerledi. Hemen yere kapanarak şöyle duada bulundu: "Senin üstün kıldığın o kişinin hırkası hürmetine, islam ordusunu zaferle üstün kıl!" O anda bir şimşek, bir yıldırım, düşman ordusu üzerinde göründü; o kafirler birbirlerine kılıç çektiler ve birbirlerini öldürerek dağılıp gittiler ve İslam ordusu zafer elde etti: Mahmud bütün şehirleri ve kaleleri ele geçirerek bir çok ganimet elde etti. O gece Mahmud, Şeyh'i rüyasında gördü ki, şöyle diyordu: "Ey Mahmud, bizim hırkamızı aracı yapınca, bütün Hind'i ve Rum'u neden istemedin?"

(8) Naklettiklerine göre. Şeyhu'l İslam Abdullah Ensa­ri'yi bağlayarak Belh'e götürdüler. Şeyhu'l İslam;Belh'in yolunda kendi kendine, ne tür bir edepsizliğin cezasını çektigimi düşünüyordum, der. Hatırladım ki. birgün Şeyh Ebu'l Hasan Harakanı'nin seccadesine ayak parmağımla basmıştım ve tevbe etmemiştim. Anında tevbe ettim (Allah'a yavlardım). Haber geldi ki, Belh'in halkı kendisini taşa tutmak için damlara taş yığmıştı. Şehir kapısına ulaştıklarında bir şahıs gelerek Şeyhu'l İslam'ın ellerini çözdü. Bunun nedeni şuydu ki Vezir Nizamu'I-Mülk Şeyh Hasan'ı rüyasında görmüş ve kendisine "o tevbe etti ve onu bana bağışla" demişti.

(9) Şeyh'in bir müridi vardı ve birgün ona şöyle dedi:
- "Efendim eğer ölürsem ve sen de sağ kalırsan benim yanımda bulun?"

Şeyh:
- "Ben ölsem ve otuz yıl geçse bile,senin ölüm anın gelince yanında hazır bulunacağım" dedi.
T evafuken. Şeyh vefat etti, otuz yıl sonra o müridin ölüm zamanı geldi. MüridIerden bir grup etrafında oturmuş üzüntülerini ifade ediyorlardı. Ansızın oda aydınlandı ve (o mürid) haykırarak:
- "Şeyh geldi, sessiz olun, işim kolaylaştı" dedi.

(10) Şeyh Ebu Abdullah bir grup müridle Şeyh Ebu'l Hasan'ın ziyaretine geldi. (Köye) yaklaştıklarında, arkadaşları: - "Canımız sıcak helva istiyor" dedi. Şeyh Ebu Abdullah: - "Ben ondan, "Rahman (Allah) arşa istiva etti" (ayetinin Taha5) anlamını soracağım" dedi.
Şeyh (Ebu'I Hasan) tekkeye giderek, hizmetçiye sıcak helva pişirmesini, söyledi. Şeyh Ebu Abdullah varınca,sıcak helva getirerek önlerine koydular: Şeyh Ebu'l Hasan bir lokma helva alarak Şeyh Ebu Abdullah'ın ağzına koydu ve şöyle dedi:
- "Rahman arşa istiva etti" nin anlamını Allah bilir."

Ondan sonra Şeyh Ebu Abdullah şöyle dedi:
- "Yarım gün Harakanı ile sohbet ettik. şayet (sohbetimiz) tam gün olsaydı (kimbilir) daha ne çok yararlar saglardık."

(11) Şeyh Ebu'l Hasan ilk başta on iki yıl, kimilerine göre de on sekiz yıl boyunca, yatsı namazını cemaatla kılıp Sultanu'l Arifin'in mezarına giderek onu ziyaret etmeyi ve üç ferseng (18 km) gibi bir yol katederek sabah namazını kendi tekkesinde kılmayı, şahsı için bir görev addetmişti. Bu süreden sonra Ebu Yezid'in türbesinden:
- "Artık (irşad postuna) oturma zamanı gelmiştir" sesi geldi. Bunun üzerine Ebu'l Hasan:
- "Ey Şeyh işini yapmada bana himmet et, zira ben ümmi biriyim, fıkıh ve Kur'an'ı bilmiyorum ve okumamışım" deyince, ses geldi ki:
- "Bizim bildiklerimiz ve bize öğretilenlerin tamamı, senin hatırın için olmuştur."

- "Ey Şeyh! sen bizden iki yüz küsür yıl önce yaşadın bu olur mu?" deyince. Bistamı şöyle dedi:
- "Harakan'dan geçtigim bir sıra da, bir nurun çıktığını ve göğe doğru yükseldiğini gördüm.Ondan otuz yıl önce bir hacetim olmuştu ve hala yerine gelmemişti. Gaipten bir ses dedi ki:-"Senin hacetinin yerine gelmesi için, bu nuru aracı (şefaatçi) yap." Dedim ki:
- "O nur kimindir?" Denildi ki:
- "O nur, özel (has) kullardan, adı Ali, künyesi Ebu'l Hasan olan sadık bir kulun nurudur." O hacetimi istedim ve maksadım gerçekleşti." Sonra tekrar ses geldi:
- "Ey Ebu'l Hasan, "euzu billahi", söyle" dedi. Ebu'l Hasan der ki:
- "Tekkeye ulaşıncaya kadar Kur'an'ı hatmetmiştim."

(12) Ahmed Sarram hizmetçiye Şeyh Ebu'l Hasan'ın şöyle dedigini söyledi:
- "Bu gün kırk yıldır, Yüce Allah kalbimde kendi zikri dışında bir şey görmemiştir: Zira benim kalbimde onun zikri dışında çok azı olanı hariç, başka şey yoktur: Allah'ı anmak, benim kalbime hakimiyet kurmuştur. Kırk yıldır nefsim bir yudum ekşi ayran yada soğuk su istemekte hala ona bunu içme fırsatını vermedim.Bu nerede (?) hayal, hayal". Ondan sonra bana yönelerek şöyle dedi:
- "Ey genç bu ancak müşahede ile olur. bu ancak pratikde olur ve (kullar) ancak bunu yapmakla Hakk'a ulaştılar", devamla, "insanların helakının ne ile olduğunu bilir misin?" dedi:
- "Şeyh daha iyi bilir."· dedim.
- "Nefsin isteklerini yerine getirmek, şehevi isteklerde nefsime uymak ibadetlerini şartlara, neticelere, zamana ve ümitlere bağlayarak geciktirmek suretiyle helak olurlar" dedi.

(13) Ebu Said, Harakan'a geldiğinde, Şeyh Ebu'l Hasan'ın hanımı, Şeyh Ebu Said'in, başına elini sürmesi için bir çocuğunu dışarıya (ona) gönderdi. Ebu Said:
- "Şeyh Ebu'l Hasan'ın oldugu yerde bana ihtiyaç yoktur", dedi ve ağladı.
- "Ey Şeyh, "Sen başımıza el sür", dedi. Sonra Şeyh (Ebu'I Hasan), Ebu Said'den konuşmasını istedi.
- "Bu (bulundugun) ortamda söz söylemek (fesahatta bulunmak) edebe yakışmaz". şeklinde cevap verdi. (Şeyh Ebu'l Hasan) dedi:
- "Gelenegimizde (memleketimizde) gelinin cilve yapması var mıdır?"

- "Topluluk içinde birisi gelinin peçesini açarsa. gelin utanmaz mı?" dedi.o zaman Ebu Said söze başladı:
- "Derler ki, Şeyh'in ailesi (hanımı) daima Şeyh'le husumet içindedir," Şeyh Ebu Said konuşma esnasında hizmetçiye yönelerek: - "Şeyh'in ailesine söyle, artık husumet etmemenin zamanı geldi", dedi. Derler ki,hanımı ondan sonra asla husumet etmedi.



14) Müridierden biri bir ara, Lübnan dağında Şuniziyye Mescidi'ne giderek Kutb-i Alem'i ziyaret etmek için Şeyh'in müsadesini istedi ve kendisine izin verilince Lübnan dagına gitti ve gördü ki, bir cemaat kıbleye yönelerek oturmuş içinde bir adamın ... bulunduğu cenazenin önlerine konmuş oldugunu görur. (Mürid diyor ki) Sordum:
- "Neden (cenaze) namazını kılmıyorsunuz?" Dediler ki:
- "Önder (imam)imiz olan ve beş vakit namazda hazır bulunan "kutb-i alem"i bekliyoruz."
- "Bunları konusurken, Harakan'da dolaştıgı kıyafetle Şeyh'in çıkıp geldiğini gördüm.Öne geçti namazı kıldırdı ve gözlerime bir perde indi. Eski halıme dönünce. orada bir zebra dışında hiç kimsenin bulunmadığını gördüm. Farz namazı vakti gelince, her taraftan bu malum (yer)a çıkageldiler. imamlarının adını sordum, Ebu'l Hasan Harakanı, dediler. Beni bagışlayarak eski yerime götürmesi hususunda aracılık yapmaları için, kendi hikayemi onlara anlattım. Farz namaza durduklarında. Şeyh'in de önde bulunup namaz kıldığını gördüm ve ben kendimden geçtim. Şuurum yerine gelince kendimi Rey (şehrinin) Çahar suyu mevkisinde gördüm ve Harakan'a yöneldim. Telineye varınca efendi şöyle dedi:- "Viranede görmüş oldugun şeyleri sakın burada (insanlara) söyleme. Allah'tan benim durumumu iki dünyada da gizli tutmasını diledim." Eba Yezid Endeki dışında kimse bu durumumu bilmiyor."

- "Şam'ın ziyareterini dolaştım. Bagdad'a gelince bana 'ilim Mubiidaır 'yi gördün mü? Zira o "kutb-i alem"dir ve Şibli'nin -(Allah rahmet etsin) şakirdlerindendir." dediler. Geri dönüp onu aramaya gittim, dört yüz ferseng yol yürüdükten sonra Şam'ın köylerinden bir köyde onu bir topluluk içinde buldum, fakat görüşemedim, ta ki, bir gün onu bir bahçenin yanında gördüm, selam verdim, elini uzattı. gözünü iyice açtı, hizmetçisi sarıgını bağladı ve ondan sonra selamıma karşılık verdi.

- "Ebu'I Hasan Harakani, benim pirim" dedim.
- "Ondan hiç bir söz biliyor musun? Biliyorsan söyle." dedi.

- "O, "gece az yemek ye" der" dedim. Pir kendini kaybetti,kendine gelince hizmetçiye leğen getirmesini,söyledi.Getirdiler ve Pirin ciğeri parça parça çıkmaya başladı...

Nefsin Çilesi ve ibadet Hakkında

Şeyhin adeti, akşam olunca boynuna bir demir koymak,kilim giymek,ayaklarını demir kelepçe ile bağlamak,deri bir kamçıyı alarak,nefsi tembellikte bulununca,onunla nefsini terbiye etmel idi.

Garibin Ölümü Hakkında

Şeyh Ebu'l Hasan şöyle dua etmişti: "Allah'ım gariplerin benim tekkemde ölmelerine müsade etme. zira Ebu'l Hasan'ın tekkesinde bir garip öldü, derlerse, ben o garibin ölümüne tahammül edecek güce sahip değilim.



Şeyh Ebu'l Hasan'ın müridIerinden bir adam, bir grup müridle Şeyh'e geldi ve şöyle dedi:
- "Bazı müridlerimiz var ve onlar aynı zamanda sizin de müridleriniz sayılır. Kendileri sürü sahipleri olup mallarıda helaldır. Uzun süredir tekkeye harcanmak üzere bir kaç koyun getirmek arzusunu taşımaktalar." Şeyh:
- "Yüce Allah dur, seni ben düzeltirim" dedigi çin, bir daha ısrar etmemek şartıyla ve helal olması kaydıyla bu defalık kabul ederim", dedi." ........ Koyunları toplayıp getirdi. Şeyh'e haber verdiklerinde tekkeden çıkıp geldi: yenini salladı bazı koyunlar tekkeye girdi ve diger bazı da öyle kaçtı ki, ne ettiyseler de onları tekkeye sokamadılar ve geldikleri yere gittiler. Araştırılınca gelmeyen koyunların .......... oldukları anlaşıldı.

Gecenin birinde (kadm) hizmetçi turşu yapmıştı ve içine Şeyh'in kendi eliyle oluşturdugu bahçede yetişen pancardan koymuştu. Şeyh yatsı namazını kılmadıkça yemek yememeyi adet edinmişti. Zira. diyordu ki, "Allah'ım senin hizmetinden boşalmadıkça vücudu beslemiyecegim."Yatsı namazından sonra yemek getirdiler. Dedi ki: "Bu yemekten ..... kokusu geliyor." Ertesi gün gidip baktılar ki. biri tarlasını sulamak için (harktan) su bırakmış ve Şeyh'in (bahçesine giden) harkın çıkışı açık kalmış. oradan sızan sular pancara gitmektedir.

Şeyh'in Duasının Etkisi

Şeyh bir çocugu bir yere gönderdi,yol kesiciler çıktı,elbise ve eşyadan ne varsa hepsini aldılar. Çocuk Çıplak bir durumda Şeyh'e geldi. Şeyh'in hanımı gelerek dedi ki, - "Ey yaşlı adam. çocukların birini mescitte öldürdüler ve bu diğerini de soydular. Ne ondan haberin var ne de bundan. İnsanlara da melek ve melekuttan söz ediyorsun Şeyh:
- "Ey Allah'ın kulu, kızma, bu gece eşyalar geri gelecek" dedi.
- "Hırsızların,çaldıkları şeyi geri getirmelerini düşünmek hayaldir." dedi. İnsanlar uyuyunca, birisi hizmetçinin kapısını çalarak şöyle dedi:
- "Şeyh'in çocugunun elbiselerini getirdim. fakat seccadeyi başkasına vermiştik. Rüyamızda gördük ki. evimizi ve sğgınağımızı ateş tuttu,ondan dolayı korktuk ve çaldıklarımızı geri getirdik."Hizmetçi çıkarak Şeyh'e haber verdi. Fakat seccadeyi getirmemişler dedi.

- "Evet" dedi.
- "Seccadeyi gördüm ki bir yaşlı Türk onun üzerinde namaz kılıyor, geri getirmesini istemekten utandım."

Ebu Said (Allah ruhunu mukaddes kılsın)'in müridlerinden bir grup (ziyarete gelirken yolda) kendi kendılerine, tekkeye vardığımızda keşke Şeyh bize siyah ve beyaz üzüm ikram etse" diye düşündüler. Şeyh'in yanına geldiklerinde. şöyle dedi:

- :'Her kim, Pirlerden birinin yanına onu denemek için giderse, onun ziyareti makbul sayılmaz. Zaten pir olan cimri olamaz." Elini (cübbenin) yenine koyarak sıcak ekmek ile biri siyah diger beyaz iki salkım üzüm çıkardı ve önlerine koydu. Elli kişi ondan doyuncaya kadar yedi.Yine duydum ki, bu işi Ebu Ali­şah (Allah ruhunu mukaddes kılsın) niyetlenmişti.

*****************************

Nuru'I-'ulum kitabı Rebiu'l-evvel ayının ikisi Pazartesi gecesi 698 yılında, Rabbi'nin rahmetini uman, geçmiş günahlarının affını dileyen günahhar kul. Muhammed bin Ali bin Seleme (Allah durumumu düzeltsin. ameIlerini sona erdinsin) nin eliyle bitti. EvveIde ahirde. zahirde batında Allah'a hamd olsun: Peygamber'i Mustafa ya seçkin ailesi ve temiz ashabına salat olsun. (Burada başka bir hatla şunlar eklenmiştir) Yıl 270. Bol bol selam olsun. Bu Şeyh Ebu'l Hasan el-Harakani (Allah rahmet etsin) nin sözlerinden oluşan Nuru'I-'ulum adlı kitaptır.


 
 
Ara
İçeriğe dön | Ana menüye dön