Ana menü:
SÜHREVERDİYYE TARİKATI PİRİ
542 hicri yılında Şabanın ilk gecesi (27 Ocak 1145) dünyaya gelmiş olan Şeyhler Şeyh i Şihabüddin Ömer Sühreverdi Hazretleri'nin soyları, Sıddik-
Soy zinciri şöyledir:
"Şihabüddin Ömer, Onun babası Muhammed, Onun babası Abdullah, Onun babası Muhammed, Onun babası Abdullah, Onun babası Sa'd, Onun babası Hüseyn, Onun babası Kasım, Onun babası Nasr, Onun babası Kasım, Onun babası Muhammed, Onun babası Abdullah, Onun babası Abdurrahman,
Onun babası Kasım, Onun babası Muhammed,
Onun babası Ebu Bekri-
" Devrin siyasi ve kültürel durumu Müellifin yaşadığı çağ Abbasi hilafetinin yıkılışına tekaddüm eder. Bu dönem aynı zamanda İslam dünyasında medreselerin ve tekkelerin kurulup yaygınlaşmaya başladığı dönemdir. İbn-
" Müellifin adı ve nesebi Adı Ömer bin Muhammed Künyeleri Ebu Hafs, Ebu Abdullah, Ebu Nasr, Ebul Kasım. Sühreverdi 6 aylık çocukken babası kadılık makamında bir iftira sonucu idam edilir. Lakabları, Şihabuddin, Şeyh-
" Memleketi ve doğumu Doğum yeri Irak ın Acem bölgesinin kuzey batı köşesinde Cibal eyaleti, Zencan'a bağlı küçük bir kasaba olan Sühreverdi 16 yaşına kadar burada, geri kalan ömrünü Bağdat'ta geçirdi.
Şeyh Şihabüddin Ömer Hazretleri'nin Tarikat Silsilesi:
Seyyidüna ve Seyyidü'l-
Seyyidüna Ali el-
Şeyh Hasan-
Şeyh Habib-
Şeyh Davudi-
Şeyh Ma'ruf-
Şeyh Seriyy-
Şeyh Cüneyd-
Şeyh Ebu Ali Rudbari
Şeyh Ebu All Katib
Şeyh Ebu Osman Mağribi
Şeyh Ebü'l-
Şeyh Ebu Bekr Nessac
Şeyh Ahmed Gazali
Şeyh Ziyaüddın Ebü'n-
Şeyhler Şeyhi Şihabüddin Ömer Sühreverdi
(Allah Onlardan razı olsun ve sırlannı yüceltsin)
Şeyh Şihabüddin Ömer Hazretleri, şeyhleri ve amcaları Ziyaüddin Ebü'n-
Abdulkahir Sühreverdi Hazretleri: "Ey gözümün nuru! Zahir ilimlerinde olgunluk kazandın. Şimdi ilahi ma'rifetlerle, tarikat ve hakikat ilimieriyle gönlünü aydınlatma zamanı geldi" derler; fakat, bu yola yöneltemezlerdi. Çünkü; tartışmalara girerek zahiri ilim
erbabını mağlub etmekten zevk alırlardı.
O'nu birgün Gavs-
Hazret-
"Biz senin, nurlar fışkıracak olan kalbini temizledik ve Hakk'ın ma'rifeti ile doldurup bezedik" buyurdular.
O günden sonra, asıl maksad olan ilahi ma'rifet ve hakikatleri elde etmeye çalışarak zahiri ilimIerin esiri olmaktan kurtulup, Allah Dostlarının Büyüklerinden olmak saadetine ermişlerdir.
Şihabüddin Ömer Hazretleri, Gavs-
Ricalü'l-
Abdulkadir Geylani Hazretleri, bu zat hakkında: "Ya Ömer! Sen Irak meşhurlarının sonuncususun..." diye övgüde bulunurlardı.
Değerli şahsiyetleri, Gavs-
Yakından uzaktan tarikat erbabı yanlarına gelerek kendilerinden tasavvufun önemli konularını ve çetin meselelerini sorup öğrenirlerdi.
Şeyh Şihabüddin Ömer Hazretleri'nin, "Avarifü'l-
"Menakıb-
Şihabüddin Ömer Sühreverdi Hazretleri'nin annesiyle babasının çocukları olmuyordu. Gavs-
"kız da olsa" bir çocukları olduğunu haber verip teşekkür ettiler. Hazret-
Allah Dostlarından olacak" buyurdular. Hal, buyurdukları
gibi oldu. Sevinçleri ve hayretleri, anlatılmaz dereceyi buldu.
Şeyhler Şeyhi Şihabüddın Sühreverdı Hazretleri, her sene Bağdat'tan hacca gider ve Medine-
632 hicri yılında, 90 yaşlarında oldukları halde ebedi aleme göçerek Bağdat'ta toprağa verilmişlerdir.
Mübarek kabirleri, halkın ve ileri gelenlerin ziyaretgahıdır.
Şeyh Hazretleri'nin başlıca halifeleri şunlardır:
"Şeyh imadüddın Muhammed, Şeyh Bahaüddin
Zekeriyya-
Sühreverdi, Şeyh Şemsüddin Safiyy-
Şeyh Ahmed Hirevi, Şeyh Emir Hasan, Muslihuddin
Sa'dı-
Allah ruhlarını yüceltsin,feyz ve bereketlerini bizlere de
lutfetsin.(Amin,ya Rabbe'l-
Avarif-
Şihabuddin Sühreverdi
Hazretleri
MÜELLİFİN ÖNSÖZÜ
Allah (cc) kalp temizliğine ermiş olanlara kendini tanımaya bahşeder. Onlar zikirle hoş ve derin nefes alırlar. Dünyayı ve menfaatini hor görür geceleri kaim, gündüzleri saimdirler. Dünyevi lezzetlere bedel Kur'an'dan tad alırlar.
Kur'an ve sünnete bağlılıklarından ötürü. Onlara taraf-
İlmi Tasavvuf, saf gönüllere, ihlaslı kalplere inen Rabbani bir hak vergisidir.
1. BÖLÜM
TASAVVUF İLMİNİN MENŞEİ:
Tasavvuf hali, zevki ve keşfi bir ilimdir.İnsan tabiatının devamlı değişen istekleri cehaletin, gafletin, bir çeşitidir. Sufilerin kalpleri ise Allah ile doludur. Her ilmin kendi sahasında temel dinamikleri
belirlenip usulleri tayin edilmiştir. Tasavvuf da bu tasniften nasibini almıştır. Allah gökten su indirdi, demek nurları taksim etti,
dereler onunla dolup taştı ayeti ise Allah Teala'nın ezelde taksim ettiği nur kalplerde dolup taştı manasına gelir. Fıkıh, dünyada tam manasıyla züht hayatı yaşayan tasavvuf aliminin ilmidir. Birinci
dereceden ilim, istikamet ve hidayet kaynağı Peygamberimiz (SAV) dir. Aşağıda olan her şey mütevazi olur. Din insanın kendisini Rabbine adaması onun karşısında darlık iddia etmemesidir. İlim pınarlarının suyu kalbe ulaşınca kalp gözleri
tam manasıyla açılır. Kişi hakkı batıldan ayırdeder. İbn-
"sufi" olur.
2. BÖLÜM
SUFİLERİN DUYDUKLARINI ANLAMALARI
İşitmenin hayırlı oluşunun alameti, kişinin Hakk'tan duyduğunu bütün özellik ve vasıflarıyla anlayarak işitmesi ve dinlemesidir.
Sufi anlatılan ve ilham edilene kulak verir. Şibli: "Kur'an'ın nasihatleri kalbi Allah ile beraber olan ve göz açıp kapayıncaya kadar da olsa O (cc)'ndan gafil olmayanlar içindir." Anlayış makamı, sohbet ve konuşma yeridir. O da kalbin işitmesinden ibarettir. Müşahade makamı ise kalbin basiretli olmasıdır. Anlayış, ilham ve semain tabi neticesidir.
Kalbin ölümü nefsin şehvetlere dalmasındandır. Allah Teala'ya kulak vermeye mani olan her şey nefisden kaynaklanır. Anahatlar umumi bir bakışla idrak edilir. Tefarruat ise insan yaratılışının kifayetsizliği sebebiyle tamamiyle idrak edilemez. Tohum eken hakime benzer, tohum ise doğru söze benzer. Heva ve hevesten tad almak asalak bir dikenin gelişmekte olan bir bitkiye mani olması gibidir. Sufinin kalbi ilahi sevginin bütün lezzetleriyle konakladığı yerdir. Saf sevgi ruhu huzur-
Cafer-
3.BÖLÜM
TASAVVUF İLMİNİN FAZİLETİ
Ulema, ümmetin yol göstericisi, delili, dinin direğidir. Süfyan b. Uyeyne "İnsanların en cahili bildiği halde yapmayan ve en faziletlisi ise Allah'tan en çok korkandır." " İlmi ile amil olmayan alimin ilmi bereketiyle amele dönmesi umulur. İlim hem farz hem de fazilettir. Kitap ve Sünnete istinat etmelidir. Farz ilim, ihlas ilmidir. Tehlikeli davranışları incelikleriyle bilmektir. Vakit ilmidir. Helali bilmeye yarayan ilimdir. Alış-
Eğer kişi marifet yolunda ilerlerken keramet ve harikuladeliklere rastlarsa bu caiz ve güzeldir, rastlamazsa bu mühim olmadığı gibi eksiklik de değildir.
Bütün ilimlerin tahsili esnasında dünya muhabbeti ve takvanın hakikatlerinden uzak kalmak tahsile mani olmaz hatta bazen bu ilmi elde etmeye (çünkü ilimle uğraşmak çok zordur) yardımcı olur. Ehl-
muhabbetten ruhi muhabbetin farkını bilirler. Saf bir takva ve zühdde kemal, ilimde üstün olmakla elde edilir. Kalp aynası cilalanmış kimse, Levh-
ihtiyacı yoktur. Yaşanmayıp çok ilim elde etme düşüncesi şeytanın bir aldatmacasıdır. İlm-
Salih amel, salih amele götürür. Alim ve zahid sufi kendini kimseden üstün görmez. Tercih edildiğinde aleyhinde bir fitne olmasından korkar.
SUFİLERİN HALLERİ VE TARİKATLERİ
En mühim şey, her türlü kin ve düşmanlıktan arınma. Kin adavete saik dünya sevgisi, makam ve mevki tutkusu. Kötü sıfatlar değiştikçe perdeler kalkar, sünnete muvafakat mümkün olur. Resulullah (sav)' a intiba eden ilahi muhabbetten en çok nasib dar olandır. Resulullah (sav)'intiba etmekle elde edilen başarıların en şereflisi Allah (cc)'a sığınma ve ilticadır. Bunda ruhi bit istiğrak ve dua makamına yakın olma gizlidir. " Murad" ilahi yardıma mazhar olmuş, şuhum aleminin kötülüklerinden korunmuş demektir. Tasavvuf nefsin tabii arzularına sed çekme, açlık ve dünyayı terkle elde edilir. Mutabakat yolu dışındaki bir hareket mahrumiyet, sünnete ittiba ise hikmetli konuşmayı netice verir. Sehl b. Abdullah: Kitap ve sünnetin kabul etmediği bütün vecd halleri batıldır.
5. BÖLÜM
TASAVVUFUN MAHİYETİ
Tasavvufun mahiyeti "fakr" oluşturur. Fakrın sıfatı; yokluk anında sükunet ve rıza, varlıkta dağıtma ve isar. Fakir, Allah' a arzedilecek haceti olmayandır. Fakir, hiçbir şeye malik olmayan, hiç bir şeyin de kendisine malik olmadığıdır. Fakir, kulluk vazifesiyle meşguldür. Rabb'isinin hacetini bildiğini bilir. Tasavvuf, fakr ve zühdü cem eden bir isimdir. Tasavvuf edeptir, güzel oydur.
Sadık müridin izn-
Tasavvuf iyi geçinme, alınana üzülmeme, altınla toprağı bir görmedir. Tasavvuf, kendinde ölüp Hakk'la dirilmedir. Sufi toprak gibidir, ona her şey atılır, ama ondan sadece güzel ve hoş şeyler çıkar. Tasavvuf çiledir, sıkıntıdır, ıstıraptır.
SUFİ KELİMESİNİN KÖKÜ
Sufiler yün giyerler yün (suf) e izafeten "sufi" denir. Huzur-
Tercihe şayan ise "suf" ( yün) e nisbet edilenidir. Sufi, H.200'üncü yıla kadar kullanılan bir kelime değildir.
MUTASAVVIFLAR VE ONLARA BENZEYENLER
Kişi sevdiği ile beraberdir. Müteşebbihin sufilere olan sevgisi, sufilerin ruhlarının kendisini anladığı gibi kendi ruhunun da
onları anlaması ve yakınlaşmasından kaynaklanır. Sufiyye yolunun basamakları; iman, ilm, zevk. Sufinin telvini (halden hale geçmek) kalbini bulma, mutasavvıfınki kalp mertebesinden nefis
mertebesine düşerek, nefsini görmekle gerçekleşir. Müteşebbihin telvini yoktur. Sufinin şarabı saf ve halis, mutasavvıfınki biraz
karışık, müteşebbihin şarabı ise daha katkılıdır. İbn-
Cüneyd: "Marifete ihtiyacı olanla karşılaştığın zaman ona ilimle değil, rıfk ve hilmle yanaş." Sufilerle veya müteşebbihlerle beraber olan şaki olmaz.
MELAMETİLİK VE MELAMETİLER
Melameti, halis, sadık kimselerdir ki amellerine başkalarının vakıf olmasını istemezler. Amelinin ortaya çıkmasından, günahının ortaya çıkmasından korktuğu gibi korkar. Sufi ise ihlasından dolayı kendi ihlasını da unutmuştur. Osman el Mağribi: "Melameti; halkı aradan çıkaran, fakat nefsine karşı bunda muvaffak olamayan kimsedir. Bu "muhlis"tir. Sufi ise kalbinden ve amelinden halkı çıkarıp nefsini de bertaraf eden kimsedir ki bu da "muhlas"tır." Arif gerektiğinde amelini maslaha için izhar eder.
Melameti, mutasavvıftan ileri, sufiden geri bir mertebededir.
Melamatiyye Usulüne Göre Zikir:
1. Dil ile
2. Kalp ile
3. Sır ile
4. Ruh ile
9. BÖLÜM
SUFİ OLMADIKLARI HALDE SUFİ GÖRÜNENLER
Fitneye tutulmuş çarpık kimselerin zannettiği şeyler melametilerde yoktur. "Kalenderiyye", kalp temizliğinin verdiği sarhoşlukla şer'i hudutları bozan, bir arda oturma ve birlikte olma konusundaki her türlü kayıtları ve adabı ortadan kaldıran gruptur. Allah ile beraber olduğuna inandıkları kalplerinin güzelliği ve temizliği ile yetinirler.
Kimisi ibahilerin yolunu tutarak içlerinin Allah'a ulaştığını iddia ederek, bunun da ulaşılması gereken hedef olduğunu savunmuşlardır. Şeriatın reddettiği her şey zındıkadan başka bir şey değildir. Aldatılmış olan bu tür kimseler, şeriatın kulluğun
gerektirdiği bir hak ve vecibe, hakikatin da kulluk görevinin inceliklerine vakıf olmak, demek olduğunu bilemediler. Hz. Ömer (ra): "Kendisini töhmet altında bırakacak duruma sokan kimse, bu yüzden hakkında da kötü düşünen kimseleri kınamasın." Allah(cc) her hangi bir şeye hululdan münezzeh olduğu gibi, kendisine de her hangi bir şeyin hululünden münezzehtir.
Hakikat derecesine ermiş bazı muhakkiklerin, sohbetlerinde duydukları gibi konuşmaya ve yanlış anlamaya sebep olacak sözler söylemeye cesaret etmelerinin sebebi, uzun muamele ve mücahade neticesinde zahiri ve batıni olarak bu sözlerin kendilerine gelmesi, sufiye topluluğunun esasları olan takvada sadakat, dünyaya karşı gösterilen zühd ve kemal gibi prensiplere sımsıkı sarılmalarıdır.
10. BÖLÜM
ŞEYHLİK MAKAMI
Şeyh, Allah'ı kullarına gerçek manada sevdiren, kullarını da Allah(cc)'a sevdiren ve yaklaştıran kimsedir. Şeyh, ittiba-
Şeyhin üzerinde Cenab-
Akıl, mülk aleminde tasarrufa sahip olduğu için matematik ilminin delillerine vakıf olabilir. Fakat, melekut alemine yükselemez.
Şeyhlik konusunda salih salikin durumu:
1-
Şeyhlik makamına layık olamazlar.
1. Salik-
Şeyhlik makamına eren; Hakkal yakine ulaşmış bir arif , Maddi -
HADİMLER VE ONLARA BENZEYENLER
Cenab-
ise niyetini bilir. Hadim her işini Allah için, Şeyh ise Allah ile birlikte, O' ondan gafil olmaksızın yapar. Hizmet, kişinin Allah ile beraber olabilme halini düzeltmek ve devamlı yaptığı nafileler hariç sair nafilelerden daha hayırlıdır. Yapılan hizmet ne olursa hepsi de kendi arzuları ile başkalarına hizmeti tercih ettiği ve sufiler grubuna benzemeye çalıştığı için onların bereketine nail
olur. " Onlar kendileriyle bulunanların şaki olmadığı bir topluluktur"
SUFİLER GÖRE HIRKANIN HÜKMÜ
Hırka giymek, Şeyh ile mürit ile arasında bir bağlantı kurmak, müridin nefsi ile kendi arasında şeyhin hakemliğini kabul etmesi ve şeyhine ait elbise ile talibin nefsinde şeyhin iradesinin hakimiyet tesis etmesi demektir. Kendiliğinden yetişen ağaç, yapraklansa da meyve vermez, meyve verse de bakımlı meyve gibi olmaz. Hırka giymek sünnet-
1.Müritlik hırkası Sadece gerçek müridlere giydirilir.
2.Teberrük hırkası Mürid olmayıp onlara benzemeye çalışanlara giydirilir.
Hz. Yusuf (as)'un gömleği Hz. Yakup (as)'un gözlerini nasıl açmışsa şeyhin giydirdiği hırka da müridde aynı tesirleri yapar. Teberrük hırkası giydirilene şeriatın sınırlarına sıkı sıkıya bağlı kalması tavsiye edilir. Bu haldeki kimse müridlik hırkası giyme seviyesine yükselebilir. Hırka konusunda yapılan tercihler (renk, cins) dinden ve hakikatten bir şey değildir. Hırka giydirme ve giydirmemede bir beis yoktur.
13.BÖLÜM
RİBAT (TEKKELER)'DE YAŞAYAN DERVİŞLER
Ribat ve tekkelerde yaşayan dervişler "ne ticaret ne de alışverişin kendilerini Allah'm zikrinden alıkoymadığı" kimselerdir. Ribatın aslı, atların bağlandığı yer idi. Sonraları ardından gelecek tehlikelere karşı, içindekileri korumak için hudut boylarındaki tekkelere "ribat" denilmiştir. Salih bir müslüman vesilesiyle çevresindeki nice kimseler ıslah olur. Ribat; bir ibadetin ardından diğerini gözlemektir. Ribat, nefisle savaştır. *Masivayla ilişkiyi kesen, bütün organlara hakkını tam veren, kefalet-
SUFFE ASHABI VE RİBATLARDAKİ DERVİŞLER
Çokça temizlenmeyi severler. Ribat onların evi ve ikametgahıdır. Ribatlardaki dervişlerin içlerinden kin sökülüp atılmıştır. Zahidler halveti, sufiler halvet de-
* Cemaat evlerindeki kaidelerle gençler üzerindeki nefsin hakimiyeti daraltılır. Gözlerin ona çevrilmesi, üzerimde davranışlarını kontrol eden bakışların çoğalması ile gençler cemaat içinde murakabe altına alınır ve terbiye edilirler. Hizmet, başkalarına karşı davranmanın ve hizmet etmenin lezzetini almış, muamelenin tadına varmış, ribatlara ilk defa giren, acemi ve mübtedilerin yapacağı iştir. Kalp kazanma bereketine ve abidlere
yardım sevabına böylece nail olur.
MURABITLAR VE SUFİLERİN ÖZELLİKLERİ
Mevzii ve arizi bir takım kusurların varlığı, işin ruhuna zarar vermez. Mü'min seven ve sevilen, iyi geçinen ve iyi geçinilen insandır. Zıddında hayır yoktur. Karşılıklı murakabe altındadırlar. Tefrika nefsin zuhuruyla ortaya çıkar. Ruveym: "Sufiler aralarında anlaştıkları ve kınamayı kaldırdıkları vakit helak olurlar." Nefis, kalple karşılaştığında ondan kötülük ve şer def'olur. Şikayet eden de şikayet edilen de şeyh tarafından tekdir edilir. Dervişler kusurlarından dolayı istiğfar ederler, kusurda ala ısrar etmezler.
Af ve özür dilendiğinde kabul edip reddetmezler. Af diledikten sonra kardeşlerine bir şey takdim etmek sünnettendir.Sufi yapılan bir iltifattan dolayı kalbine bir gurur gelirse,kendini bundan alıkor.ribatlardaki dervişlerin dünyevi tasa ve meşgaleye düşmemeleri için ihtiyaçları giderilir. Şeyh, vaktini bütünüyle Hakk'a veremeyen dervişlerin ribatlardan yedirilip içirilmelerini uygun görebilir.
Sufiler ve şeyhler, gençleri başı boşluktan korumak için onları istihdam ederler. Hakiki derviş ve mürid döner dolaşır gene ribata gelir.
16.BÖLÜM
SEFER VE İKAMET ADABI
A. Başlangıçta sefer edip nihayette ikameti tercih edenler
1. Sefer vesilesiyle ilim öğrenmek için. İlm kastıyla evinden çıkan Allah yolundadır. Ona cennetin yolu kolaylaştırılır.
2. Şeyh aramak ve sadık ihvan bulmak için. Sadık ve salih kimselerle görüşme inkişafa vesiledir. Nazarı ve vakarı fayda sağlamayanın sözü de tesir ve fayda sağlamaz. Sözün nuraniliği kalp nuraniyeti kadardır. Kalp nuraniyeti de istikametin ve ubudiyyetin hakkıyla ifasıyla gerçekleşir.
3. Alışkanlık ve hoşa giden şeylerden uzaklaşmak için Eğer kişi doğduğu yerden başka bir yerde ölürse, kendisine cennetten doğduğu yerle izinin bulunduğu yer arası mesafe ölçülür.
4. Nefsin ince tuzak ve hilelerini ortaya çıkarmak için
1. Eskiye ait ibretli eserleri görmek için.
2. Hüsn-
B-
C. Devamlı ikameti tercih edenler. Bunlar Hakk'ın terbiye ve murakabesinde yetişirler.
A. Devamlı seferde olmayı tercih edenler.
Tanınmaktan sakınırlar. İkametin tevekküle mani olduğuna kanidirler.
" Bazen nefsin coşkunluğu ve heyecanı kalp hareketine karıştırılır. Bu ise felakete götürür. Sefere çıkmadan istihare namazı kılmak
adabtandır.
SEFERİN FARZLARI VE FAZİLETLERİ
Sefere karar veren sufinin; Teyemmümün, Namazın kasr ve cem durumunu, Mest üzerine mesh ahkamını bilmesi gerekir. Sefer adabı:
1. Yoldaş ve arkadaş edinilmeli. Tek başına yolculuk uygun değildir. Üç kişi olunduğunda biri imam tayin edilir. Tasallut ve cah düşüncesiyle riyasete talip olma heva ve hevesten kaynaklanır
2. Sefere niyetlenen sufi arkadaşlarına veda eder ve onlara duada bulunur.
3. Uğranılan yerlerde en azından iki rekat namaz kılar.
4. Binite bindiğinde mesnun olan duayı okur.
5. Yolculuğa sabah erkenden ve Perşembe günü çıkmak iyi olur.
6. Konak yerine uğrandığında dua etmek
7. Temizlik malzemelerini yanında bulundurmak
8. Sefere çıkmadan evvel iki rekat namaz kılmak.
Bu kaidelere bağlı kalanlar reddolunmaz. Kabul etmeyenlerin görüşü de büsbütün atılmaz.
18. BÖLÜM
SEFERDEN DÖNME ADABI
İkamet edilecek yerin ölü ve dirilerine selam vermek. Kardeş edindiği kimseyi ziyaret edenin yolu asan olur. Mescidlerden birine girince iki rekat namaz kılmak. Tekkeye girince hususi ve maslahata dayalı bazı sebeplerden dolayı selam vermek bazen terkedilir. Seferden dönene hoş amedide bulunmak. Sefer dönüşü geridekilere hediye getirmek. Seferden dönen kimsenin istirahatı için hazırlık yapmak. Gelir gelmez konuşmaya dalmama, sorulmadıkça konuşmama Ziyaret ettiklerinin yanından izinsiz ayrılmama
19. BÖLÜM
ESBABA TEVESSÜL VE SUFİLER
Aslolan kimseden bir şey istememektir. Yakin durumuna göre esbaba tevessül farklılık gösterir. Tevekkülde vesvese maruz kimseler, esbaba kafi miktarda tevessül edebilirler. Gerçek miskin insanlardan bir şey istemeyendir. Sufiler Hz. İbrahim (as) vari Allah (cc)'dan bir şey istemekten haya ederler. O (as) "Allah (cc) beni biliyor mu ?" demişti.
Bazen rızka meyil Cenab-
20.BÖLÜM
FETH-
Sufi Allah ile meşguliyetin kemaline ererek takvada kemal sahibi olunca, hali onu esbaba tevessülü terke mecbur edebilir. Bunun mebdeinde bir kapı açılır ki, gerek kendinin gerekse şeriatın günah saydığı şeye duçar olursa yaptığının cezası olarak telakki eder. "Günaha düştüğümü çocuğumun kötü ahlakından anlıyorum." sözü meşhurdur. Allah (cc), bahşedeceği idrakle onu tevhide ve Hakk'la meşgul olmaya muvaffak kılar. Allah(cc)'m tecelliyat-
yükselir.
Tecelli-
Tecelli-
Tecelli-
Fena, terk-
Resulullah (sav), ashabını tedricen ve nefsin tedbirinden, fiil-
Feth-
Mükaşefeye mazhar olanlar ;
Allah'tan ilm sunularak,
Ef'alden tecrid ile ilim sunularak,
Her ikisi de olmaksızın mükaşefeye ulaştılar.
Rızık alırken de verirken de işaret beklenir. Nefis endişesi kalkarsa işaret beklenmez. Dervişlerin bazısına musallat olan sıkıntılar,
kalplerin Allah ile meşguliyetini, kulluk hukukuna riayetini kemale erdirmek içindir. Kul, Allah(cc) ile olan meşguliyetinden hali olduğu ölçüde dünya sevgisine müptela olur.
Zühd, ehlinin son adımı, tevekkül ehlinin ilk adımı mesabesindedir.
Feth-
İhtiyacından ve zaruret miktarından fazlasını isteyenin sufilikle alakası yoktur.
SUFİLERE GÖRE EVLİLİK VE BEKARLIK
Sufi'lere göre her ikisinin de bir gaye ve zamanı vardır. Herhangi bir halin (evlilik-
Nefsin isyanından emin olundukça, bekarlık tercih edilir. Nefis, ilimle dizginlenir. Evlenme adına şehevi bir acelecilik, erkeklerin
manevi yolda gerilemesi demektir. Sadık mürid buluğa ermedikçe evlenmez. Buluğu ise 'Rical' olmasıdır. Evlilik ve bekarlık hakkındaki haberlerin farklılık göstermesi, muhatabın farklılığındandır. Fazileti muhataba göre değişir. Evli sufiye yardım edilmelidir. Mücerred yaşamak, dervişini işini kolaylaştırır.
Evlenmek, azimetten, ruhsata düşmektir.
Sıkıntıya sabır, refaha sabırdan daha kolaydır. Oruç tutulmalı, nefis, ibadete alıştırılmalı. Müridin evliliği düşünmemesi, hüsn-
Kalbi namaz ve ibadetten meşgul olacak derecede evlenme düşüncesi arız olunca, şeyhe müşkil arzedilir ve duası talep edilir.
Bazen keşfen, yakazaten veya bir zatın işareti ile evlilik telkin, bekarlık men'edilir. Evliliğe basiretle gidilir; gözü kapalı gidilmez.
Tezkiye olmuş nefisler, nasibi olan hazlara eriştiğinde kalblerin inşirahı artar. Süfyan b. Uyeyne; 'Çok kadınla evlenmek, dünya
sevgisinden değildir. Çünkü Hz. Ali (ra) Peygamber Efendimiz (sav)'in Ashab'ının en zahidi olduğu halde, dört hanımla evli idi, on yedi Cariyesi vardı'.
Evlilik nedeniyle hanımdan gelen iki fitne vardır:
1-
2-
Evliler için büyük bir gizli fitne de, fuhuş cemal lütfunda sükunet bulması ve neticede ruhta bir donukluk hasıl olur ki, bunun farkedilmesi çok zordur.
Ariflerin gönlüne zina düşüncesinin arız olması, onu işleyenin durumuna düşmeleri demektir.
SUFİLER'İN SEMAI
'Sözü dinleyip, en güzeline uyanları müjdele! Onlar Allah (cc)'ın doğru yola ilettiği kimselerdir. Onlar, akıl ve basiret sahibidirler' (Zümer Suresi, Ayet: 18)
Bütün sema'ın harareti, yolu, duygusunun burudeti üzerine gelince, gözlerinden yaşlar boşanır. Bazen bu vecdden de ürperti ve titremeyle zahir olur. Beyne ve ruha da etkisi vardır. Ehl-
şüpheli hallerine de acz-
Sema yapanın diri bir kalb ve ölü bir nefisle sema yapması gerekir. Aksi halde sema helal değildir (Abdurrahman es-
Nefsini rahatlatmak için, hal iddiasından uzak olarak sema yapanın raks ve semaı faydalı da değildir, zararlı da...
Şeyh ve manevi liderlerin raksetmeleri hiç yakışık almaz.
SEMA'I İNKAR EDENLER
1-
2-
3-
Haram olan, mücerred değil, fitne endişesidir.
Taat, zahiri sıfatların sırrı, vecd batıni sıfatların özüdür. Zahiri sıfatlar hareket ve sükunet, batıni sıfatlar ahval ve ahlak şeklindedir.
SEMA'A KARŞI ÇIKANLAR
Sema, temkin ehli ariflerden başkası için sahih olmadığı gibi, mübtedi müridlere de mübah değildir. Şarkıyla çokça meşgul olan, sefih sayılır. Sefihin de şehadeti muteber değildir. (İmam Şafi'i). Şarkı kalbe nifak tohumu eker. (Abdullah b. Mes'ud)
Şarkı zinanın büyüğüdür (F. b. İyaz)
Sema, eğer bir oğlanın sesini dinleyerek yapılıyorsa, ona fitne karıştığından, dindar kimselerin bunu reddi gerekir. Tasavvufun tamamı ciddiyet'dir.
24.BÖLÜM
SEMA'A İHTİYAÇ DUYMAYANLAR
Vecd, kaybettiğini hissetmektir. Ehl-
SEMA ADABI
Sıdk, ciddiyet, halis niyet, vakar ve semadan önce istihare, bereket ve istifade için dua. Sema meclisinde vecde davetiye çıkarmaktan korkmalıdır.
1-
2-
3-
4-
5-
En güzeli, vecd anında hırka yırtmamaktır. Hırkayı parçalayıp dağıtmak Sufilere göre ahdi yenilemektir.Hırka hususunda söz hakkı, şeyhindir. Sema'a ehil olmayanın katılması mekruhtur.
HALVET, ÇİLE VEYA ERBAİN
Erbain, sair zamanlarda hak, ters düşen arzuların bastırılması için yapılır. Kırk gün ihlasla amel eden kimsenin kalbinden diline doğru hikmet pınarları akseder, ilm-
HALVETTE VAKİ OLABİLECEKLER
Halvet, dinin selameti, nefis ahvalinin yok olması, amelin Allah için yapılması içindir. Keşf ve Fetih mülahazasıyla yapılan halvet fitneye düşme demektir. Taleb edilecek istikamettir; keramet
değildir. Dinin esaslarına uygun halvet, kalbi nurlandırır, dünya rağbetini keser, zikrin tadına erdirir, namaz, tilavet vs. ibadetlerin ihlasla yapılmasını sağlar. Bazen zihne hayaller düşer ki, bunları vehametle karıştırmamak lazımdır. Zikre, hususiyle 'La ilahe illallah' mülazemet esastır. Kalbe yermeşen kelime-
haber ve keşif halini alır. Mükaşefelerin hepsi yakin duygusunu takviye içindir. Asıl kayine ulaşan kimsenin bunlara ihtiyacı yoktur. Her ne olursa olsun, takva ve zühdün hakkı verilmeli, asla aldanılmamalıdır.
HALVETE NASIL GİRİLİR
Dünyada tecerrüd, halvete girip, gusül, iki rekat namaz, gözyaşı tevbe, ahlak-
Daim abdestli bulunmaya çalışılmalıdır. Uykuya karşı mücadele etmelidir. Azık, tuz ve ekmektir. Çok zor durumda katık da alınabilir. Kıllet-
SUFİYYENİN AHLAK ANLAYIŞI
Ahlakta model Peygamber Efendimiz (sav)'dir. O (sav)'nun ahlakıyla ahlaklanmak esastır. Rasulullah (sav)'dan Şeytani sıfat sökülüp alınmıştır. Bazı sıfatların bulunması ise Allah (cc)'ın Nebi'sini (sav) özel rahmeti ile terbiye etmesi ve ümmetine örnek almasına vesiledir. Tasavvuf halka iyi muamele, Hakk'a sadakattir.
İyi geçim, sabır, cömertlik, ülfet, nasihat ve şefkat hukuk-
SUFİLERİN AHLAKI
1-
Her davete icabet, hediye kabulü, selam verme, selam alma.
Kendinde bir değer görmeme, hakkı her kimden olursa olsun kabul etme, herkesi kendinden hayırlı görme. Böbürlenerek yürümeme, insanın yaratılığı şeye bakması. Zillet ve meskenete düşmek, uygun değildir.
2-
5-
6-
İşin içine nefs karışabilir. İnsanları rahatlatmak için şaka yapılsa da, halvette ciddiyyet esastır. Mizah bast ve recadan ileri gelir,
7-
Tekellüf, nefsin arzusu üzere insanlara gösteriş olsun diye yapılan yapmacık hareketlerdir. İkram ederken dahi tekellüften uzak peygamberane ahlaktır. ziyaretçiye elde olanı, davetliye elden geleni ikram etmek esastır.
8-
Rasulullah (sav) ertesi gün için evde bir şey bırakmaz ve bıraktırmazlar. Sufilerin Cenab-
(tükenmez) bilir. Allah (cc) kuşlar gibi tevekkül içinde olmak
Kanaat rızadan kaynaklanır. Şerefi artırır. Fitnelerden korur. O, tükenmez hazinedir. Az malın şükrü daha kolaydır.
10-
dizginleyebileceklerin işidir.
11-
İyi kimselerle ülfet ve ünsiyyet kalbe inşirah verir. Sevgi ile itaat, korkarak itaatten daha faziletlidir. Allah (cc)'ın sevdikleriyle beraberlik O'nun (cc) sevgisine götürür.
12-
Nimete hamd, nimetden daha değerlidir. Sufinin teşekkürü, teşekkülün kemalinden, inancın nimeti Allah (cc)'dan görmelerindendir.
13-
31. BÖLÜM
TASAVVUFTA EDEB
Ebed, zahir ve batın terbiyesidir. İnsan edebe (ahlaki değişikliğe) ehil yaratılmıştır. Edebin menbaı, iyi seciyedir. Kimse halindeki
seciye mümarese ve riyazetle fiile çıkarılarak edeb ve terbiye kazanılır. Bazen mümarese ve riyazete ihtiyaç duyulmaz. İlim edeble anlaşılır. İbadetteki edeb, hizmetten daha yücedir. Taat Cennet'e, taatteki edeb, Rıza-
HUZUR-
Bu edeb, Rasulullah (sav)'dan alınır. Sevinçteki ifrat veya bastın halinin aşırısı, varidatın çoğalmasına mani olur. Her kabz halinde bir ceza sözkonusudur. Kabz bast halindeki ifrattandır. Bastın itidali mesalih-
haşmet perdesi müstesna. Arif için edeb, mübtedi için tevbe mesabesindedir.
33. BÖLÜM
TAHARET ADABI
İstinca, Kıble'ye yönelmeme, Pisliği izale ve kullanılacak taş ve suyun temiz olması istibra, idrar kalmaması için yapılan temizlik hareketi istinca, öksürme gibi hareketlerle iyice temizlenme.
Temizlikte Şeytan vesvesesine fırsat verecek aşırılıktan sakınılmalıdır. Def-
ABDEST ADABI
Abdestden önce -
Sünnetlerine riayet etmek.
HAVASS'IN ABDEST ADABI
Uzuvlarını huzur-
NAMAZIN FAZİLETLERİ
Namaz, felaha götürür. Namaz kılan, ateşte ısınan ve eğrilikleri düzeltilen ağız gibidir.
Namaz, kul ile Rabb'i arasında kavuşma vesilesidir.
Namaz, Allah'ı hatırlatır.
Namaz kılan bütün azalarıyla dua halindedir.
Namaz kılan ehl-
cem'etmiştir.
Namazda sürat ve acele, felah kapılarını kapatır.
NAMAZIN KEYFİYYETİ VE ADABI
Abdest, vakit girmeden alınmalıdır. Sünnet, insanı farza hazırlar, berekete vesile olur. Sünnet-
Kıyam, rüku', secde hallerinde okunması farz, vacip ve mendub olan dualar okunur. Gözler secdede açık bulundurulur. Zira onlar da secde ederler. Namazda Mirac sırrı vardır. İmam, sultanın
kapısında duran elçiye benzer. Temsil ettiklerini unutmaz ve onlara tercüman olur.
NAMAZIN ADABI VE SIRLARI
Kalbi dünyevi şeyle meşgul etmeme. Maddimanevi. Namazda istikamet üzere olma, namaz hırsızlığına girmeme, kişiye namazda yazılacak ecir, kalb huzurudur.
39. BÖLÜM
ORUCUN FAZİLETİ VE TESİRİ
Oruç, sabrın yarısıdır. Şehveti kırar. Oruç, Allah (cc)'a doğru seyahattir. Hikmeti doğurur. Melekut kapıları oruçla çalınır.
Mide doldurulan en şerli kaptır.
40. BÖLÜM
ORUÇLA İLGİLİ MUHTELİF GÖRÜŞLER
Kalb selameti oruçta görülüyorsa, oruca devam edilir. ara-
Oruç tutma sıra ve keyfiyeti kalbin ve nefsin durumlarına göre farklı değerlendirilmiştir. Kimileri orucun bozulmasını mübah ve iyi
görürken kimileri çirkin görmüştür. Eyyam-
ORUCUN ADABI
Zahir ve batın bütünlüğü selameti. Yemeğin normal zamanlarda daha az yenmesi Oruçla nefis zarurete alıştırılırsa diğer zaruretlere geçilir. Sahur yapmak, iftara acele etmek. İftarın namazdan önce olması sünnetdir. Gıybet gibi ma'nevi arazlardan ictinab. Sufiler orucun da alışkanlık haline gelmesinden hoşlanmazlar. Oruçsuz bir cemaatin sohbetine katılanın da oruçsuz olması adabdandır. Belli bir programı olanların ise oruca devamlılığı uygun olanıdır. Orucun bozulmasındaki ve bozulmamasındaki efdaliyet niyetleri sadakate bağlıdır. Yediklerinizi zikirle eritiniz (H. Şerif) Mümkün mertebe gizlenmek.
42. BÖLÜM
YEMENİN FAYDA VE ZARARLARI
Niyetle adet ibadete döner. Sufi vaktini Allah'a vermiştir.
Sufi adet olan şeylere ancak zaruret miktarı rağbet eder. Vukuf rutubeti (su) hararet-
Kalbin bozulması lokmadan geçer. Nimetin değerini takdir, şükür sayılır.
YEME-
1-
2-
3-
4-
5-
6-
7-
8-
9-
10-
11-
12-
13-
14-
15-
16-
17-
18-
19-
20-
21-
22-
23-
24-
gitmemek.
25-
26-
27-
SUFİLERİN GİYİNME ADABI
Elbisenin helal ve temiz olması esastır. Sıcak ve soğuktan korumak. Giyilen elbise, bulunan mevki ve makamla tenasüb
içinde olmalıdır. Nefsine galip gelen, hırstan uzak, hüsn-
sahibi kimselerin güzel ve yumuşak elbise giymelerinde bir beis yoktur. Kibre sebep olacak, nefsin heva ve hevesini teşci edecek giysilerden sakınılmalıdır. Şüpheli şeyleri terk etmek.
GECELERİ İHYA ETMENİN FAZİLETİ
Kalb ve nefis birbiriyle mücadele ettiği sırada, şartlarına riayet ederek, dengeli bir şekilde uymak. Salih ise, müridlerin kalblerinin sükun bulmasına sebep olur. Ruh, kalb ve üns, uykunun yerini tuttuğunda az uyku zarar vermez. Gece elde edilen nimetler, gündüze yayılır. Bu durumda kalb ilahi nurlarla dolar. Geceleri namaz kılanın yüzü, gündüzleri ak olur.
46. BÖLÜM
GECELEYİN KALKIŞ VE UYKU ADABI
Akşam namazını evrad-
GECE NAMAZI VE ADABI
Akşam ezanıyla ikameti arasında iki rekat namaz ve farz namazdan sonra da iki rek'at namaz kılınır. Akşam ile yatsı arası ibadet gündüzün günahlarını siler. Yatsıdan sonra da dört veya iki rekat nafile kılar. Eve girince dört rek'at daha kılar.
Uyanacağından emin olmayanın vitir namazını yatmadan kılmalıdır. Gece kalkınca gönlü sadece Allah (cc)'a vermeli. Daima Allah (cc)'a iltica edilmelidir. Su ile temizlenip, Kur'an okunduğu zaman iki temizleyici bir araya gelir (zahiri ve batıni). Böylece Şeytan'ın vesveseleri, te'sir ve aldatmalar zail olur. 12 rek'at teheccüd namazı kılınır.
48. BÖLÜM
GECEYİ BÖLÜMLERE AYIRMAK
Gecenin tamamını ihya edemeyenler üçte birini, üçte ikisini, veya altıda birini ihya etmeleri müstehabdır. Gece ibadeti şuurlu yapılmalı. Uyku gibi sıkıntı veren şeyler giderilmeli. Tan yerinin ağarması (uykuyla geçirilerek) gece ibadetine tercih edilmemeli.
Kurb makamına erenler artan bir şevkle gece ibadetine müdavimlerdir. Gündüz işlenen günah, kusur, gece ibadetine mani olur. Dünyevi işle çok fazla iştigal.
49. BÖLÜM
GÜNDÜZÜN ADABI
Tan yeri ağarmadan abdestli olarak sabah namazı beklenir.
Gündüzün iki ucunda ve gecenin bir kısmında kılınan namaz, günahlara keffaretdir. Sabah namazı, sünnetinden sonra tevbe istiğfar getirilip, dua edilir. Efendimiz (sav)'e salat-
Sabah namazından sonra münacaat yapılır.
GÜNLÜK İBADETLERİN VAKİTLERİNE GÖRE DAĞILIMI
Sabah namazından sonra yerinden kalkmadan Kıble'ye yönelik olarak oturup, evrad-
kılınır. İşe gidecek bir kimse evden çıkmadan önce iki rekat namaz kılar; eve döndüğünde de iki rek'at kılar. Sabahla öğle arası iki veya on iki rekat kuşluk namazı kılar. Dışarıda hizmeti olmayan taat, tilavet, zikir ve münacaatla meşgul olur. Kuşluk sonrası namazdan sonra biraz uyumak iyidir. Gece kalkmaya yardımcı olur. Kalbi saflaştırır. Zeval vaktine bir saat kala kalkar. Tilavet ve zikirle meşgul olur. İbadet-
Ruhu daim hak huzurunda bulunanlara ise halkla beraber olması zorluk vermez, bilakis ibadet gibi olur. Öğle ile ikindi arası ibadet ve tilavetle geçirilir. Ağzın tadı değiştiğinde misvak kullanılır.
Hevanın, dünyanın ve nefsin galebesiyle ibadetten geri kalan kalbiyle bunun ezikliğini yaşar. İkindiden sonra nafile ibadet vakti bittiğinden tilavet ve zikirle meşgul olur veya sohbet dinler.
MÜRİD-
Mürid, mürşidin önünde bulunmaz. Ondan önce işe ve söze başlamaz. Şeyh konuşurken ses tonuna dikkat eder. Mürid gerek malında, gerek şahsında şahsi tercihte bulunmaz. halinde ve hareketlerinde açıklanması gereken bir şey hisseden mürid, bunu şeyhinden sorarak çözümler. Mürşid, müridin problemlerinin halline çalışır ve onları giderir. Rasulullah (sav) için Cibril (as) bir vahy emini olduğu gibi, mürşid de mürid için ilham eminidir.
Mürşid konuşurken, şaibeli, parlak, nefse hoş gelen söz ve davranışlardan uzaktır. Mürid, şeyhinin makamından daha üstün bir makam aramaz. Şeyh için arzu edilen şey, müride daha yüksek dereceler kazandırır. Tam teslimiyetle mürid gıyabi
huzur edebine nail olur. Yüksek sesle konuşmak vakarın gitmesine sebeptir. Kalbde hürmet ve vakar olduğu zaman dil, ma la ya'niyyat ve garabetten kurtulur. Şeyhe (büyüğe) temsil ettiği makam muktezasıyla hitab edilir. Yabancılık nisbetinde zahire alaka artar. Şeyh yeni gelenlere önceki müridlere nisbeten daha fazla alaka gösterebilir.
Ebu Mansur el-
Şeyhe hizmet, ihvan ve akranla da arkadaşlık edilir. Şeyhde görülen beğenilmedik hareket, şeyhin ilim ve hikmet yönüyle bir mazeretinin bulunduğunu bilmesi ve ona teslim olması, müridin
edebindendir. Şeyhin yanında nafile namaza durmamak da adabdandır. Kendine gelen tecelli, mesbibe, keramet gibi şeyleri şeyhinden gizlemeli. Kendi terbiye ve eğitimine layık olduğuna inanmadığı şeyhin sohbetine girmemesi edebdendir. Karşılıklı sevgi ve ülfet hal ve feyz in'ikasına en büyük vesiledir. Rüya ve halleri şeyhinden habersiz tek başına yorumlamamalı. Her türlü hacetini arzetmek için acele etmemesi şeyhin hazır hale gelmesini beklemesi adabdandır. Huzura varırken hususi görüşmelerde şeyhe hediye (sadaka) takdim edilir.
52. BÖLÜM
ŞEYHİN RİAYET EDECEĞİ ADAB
1-
sohbeti algılamaya hazır bulunmadığı sürece onlarla konuşmaz.
Müridin değişen halini görüp ona göre hareket eder. Umuma karşı konuşurken konuları genel boyutlarıyla ele alır.
2-
3-
'İlk defa gelmiş müride, rıfk ve mülayemetle davran, ilimle değil'.
4-
5-
6-
7-
8-
SOHBET VE TESİRLERİ
Cinsiyet ve birtakım asgari müşterekler sohbete sebeptir. Sohbete yakınlık duyan kişi, muhatabı Şeriat terazisine vurmalıdır. Sadık ve samimi bir mürid, fasidlerle birarada bulunmaktan çok, salih ve iyi kimselerle bulunmakla bozulur. Süleyman el-
fitnenin ta kendisidir'. der. Halvette toplumdan maddi bir ayrılış, uzlette ise manevi ve şuuri bir ayrılış vardır. Halvet asıl ve daimi, ihtilat ise geçici ve arızidir. Ehli ile sohbet batıni gözleri açar, eşyanın hakikatına erdirir. Arkadaşının işini önemseme samimi dostluğu gösterir. Kaynaşan ve kaynaşılan insan Allah'a sevimli ve yakındır. Uzleti tercih ülfet etme ve edilme özelliğini gidermez.
Bizim anlattığımız dostluk hemcinse karşı duyulan temayülden gelen ülfet ve ünsiyet değil, Allah için Allah'la ve Allah'dan olanıdır. Allah için sevenler imanın tadına ererler. Allah'la sohbet edenlerle sohbet insanı, sohbet-
SOHBET VE KARDEŞLİĞİN SORUMLULUKLARI
Takva ve hayırda yardımlaşmana Arkadaşına af dileme, dua etme, birliktelik için bereket niyazı. Allah için birbirini sevenler ve O'nun (cc) için ayrılanlar Arş-
Kardeş incitilmez, aşırı şaka yapılmaz, yerine getirilemeyecek söz verilmez. Bir ayrılık vuku bulsa da arkadaşı iyilikle anmak.
Mümkün oldukça hüsn-
SOHBET VE KARDEŞLİĞİN ADABI
1-
2-
3-
4-
5-
6-
7-
8-
9-
10-
11-
12-
13-
14-
15-
16-
17-
*Bütün kötülükler nefisten, onun tezkiye edilmeyişinden kaynaklanır.
56. BÖLÜM
KENDİLERİNİ TANIMA KONUSUNDA SUFİLERİN GÖRÜŞLERİ
Akıl ve nakil sahipleri ruh konusunda ihtilafa düştükleri kadar hiç bir konuda ihtilaf etmediler. Sadıkların bu konudaki konuşmalarını Allah'ın(cc) Kelamı ve ayetlerinin tevili olarak değerlendirmek
daha doğrudur. Ruh konusunda konuşulanların bir kısmı ruhun
Kıdemine, diğer bir kısmı da hududuna kildir. Akıl, ruhla bir varlık ve kişilik kazanır. Onunla eşya üzerine hüccet getirebilir. Eğer ruh olmasaydı akıl dumura uğrar, hiçbir şeyin leh ve aleyhinde bir
delil getiremezdi. Ancak o, yaratıkların en latifi, cevherlerin safi ve parlağıdır. Gayblar onunla sezilebilir. Hakikat ehlinin keşfi onunladır. Ruh bilinmesi güç, hatta imkansız gibi şeyleri bilebilir.
Ruhlara göre dünya ve ahiret arasında fark yoktur. Ruhlar, berzahta dolaşan, dünya ahvali ve melekleri gören, insanların durumları ile ilgili semada yapılan konuşmaları duyan ruhlar, Arşın altındaki ruhlar, cennetlerde uçan ruhları, dilediği ve gücü yettiği kadar, hayatı boyunca, Allah'a doğru koşan ruhlar vardır.
İnsanlardan biri ölüp de ruhlar alemine gelince tanıdıkları ile konuşur ve haber sorarlar. Ruh, bedende bir araç, sıfat ve vasıf değil, cevher, zat ve ayndır. Ruh ilimle gıdalanır. Ruh, yeşil ve taze çubuğun içinde bulunan su gibi, kesif bedenle iç içe girmiş, latif bir cisimdir. (Cüveyni) Bazı kelamcılar, ruhun araz olduğu fikrini tercih etmiştir. Ruhun, bedenden ayrılırken, ondan bütünüyle ayrılması mümkün değildir. Beden ruhtan ayrılırken ölümü hissettiği gibi, ruh da cesetten ayrılırken ölümü hisseder.
Ulvi ve semavi olan ruh-
arzeder. Akıl nazari ilimlerden değildir. Akıl, ilimlerin hepsi değilse de, zaruri ilimlerden biridir. Akıl, kendisi ile ilimlerin idrak edilebildiği bir sıfattır.
Aklın nuru, ruhtan feyz alır ilimler de aklın nuru ile öğretilebilir.
Akıl, akl-
KALBE GELEN HAVATIRIN BİLİNMESİ
Meleğin ve şeytanın insanın üzerinde yönlendiren etkisi vardır.
Havatırı tefrike aid arzı ve istek, müridin himmeti. talebi, iradesi ve Cenab-
başkası caiz değildir. Havatır hakkında şüpheye düşen insanlardan bir kısmı da Allah (cc)'tan kendilerine verilen güçlü
ilmin tesiriyle, haz tarafına meyleden havatırı ve onun gereğini yapma yoluna gider. Uruç eden kişi, bu halini muhafaza ederek normal durumuna iner. Fakat hali aynı şekilde devam etmez. İnişi ile birlikte nefsin istek ve ihtiyaçları menziline tekrar girer. Bütün fiiller, kendilerinden önce bulunan havatırdan doğar. Yediği içtiği haram olan kimse ilham ile vesveseyi birbirinden ayırdedemez.
Havatır konusunda şüpheye sevkeden sebepler:
1-
2-
3-
4-
Cüneyd:
"Hakk'tan gelen havatırın birincisi diğerinden daha
kuvvetlidir."
Allah'ın hatırı bazen meleklerden bazen de nefisten
gelir.
HAL, SABİT VE KALICI DEĞİLDİR
Bir şey önce "hal" olarak başlar, bilahere makam haline gelir.
"Muhasebe hali"nefsin vatanı, yerleşme yeri ve makamı haline gelir. Bunun devamlı hale gelmesi ve muhasebenin kulda yerleşik duruma yükselmesi halinde, muhasebe halinden, muhasebe makamına yükselmiş olur.
Bütün hallerin en yücesi, Hakka'l yakin halidir. Mevhibe-
Makamlar kesbi, haller vehbidir. Haller, Cenab-
Tevbenin başında meydana gelen zecr ve meş hali üç şekilde tezahür eder:
1-
2-
3-
Rıza hali de kul, rıza makamında mutmain oluncaya kadar gidip gelmesine devam eder.
Tevbe, bütün mekanların aslı ve özü bütün hallerin anahtarıdır. Makamların ilkidir.
Kulda zecr ve mez'in hal olarak bakınması tevbenin anahtarı ve başlangıcıdır. Mezi ve Zecirden sonra"intibah" hali hissedilir.
İntibah kişiye hayra götüren hallerin başında gelir. Yakaza; Hakk'tan korkan kimselerin kalbine Allah (cc) tarafından ihsan edilen ve onları tevbe etmeye yönlendiren ilahi bir ikazdır. Gerçek bir muhasebe ancak sahih ve sağlam bir tevbeden sonra olur.
Murakabe menfi hatıraları keser. İnabe tevbenin ikinci derecesidir. İnabe, Allah' (cc) tan yine Allah' (cc) a dönüştür. Tevbe, mücahedeyle, mücahede ise sabırla olur. Sehl b. Abdullah: "Nimetlere sabır, bela ve musibetler sabırdan daha zordur."
Sabrın hakikatı, nefsin itminana ermesinden, onun itminana ermesi, keskiye edilmesinden nefsin tezkiyesi de ancak tevbe ile olur. Ömer b. Abdulaziz"Kaza ve kaderin şahsıma takdir ettiği şeyler dışında asla sevincim olmadı." Havf tevbeye yönelişten hasıl olur. Tevbede istikamet havf ve recanın mutedil olmasına vesiledir. Tevbe makamı bütün makamları toplar.
Hz. Ali(ra): " Zühd, mümin olsun kafir olsun dünyayı yiyen kimseye aldırmamandır."
Fakirde zaruri bir katlanma, zahidde ve iradi bir katlanma ve terkediş vardır.
Sehl b. Abdullah: "Gerçek ubudiyyet, şahsi tedbir ve ihtiyar terk edildiğinde elde edilir." Yaptığını Hakk'la yapan, düşündüğünü Hakk'la düşünen ve O'nun emirlerine yasaklarına aykırı, ufacık bir şeye yönelmeyen kimsenin durumu "beka" makamındır. Tevbe: Tevbede tevbe etmektir. Şahsi düşünceler ve duyguların varlığı silkinmesi gereken günahtır.
Gönlüne doğan kötülükten zevk almayı hor ve hakir görmekten bir an bile gafil olan kişinin selamette olmayacağından ve bu zevkin kalbe işlemesinden korkulur. Heva ve hevese duyulan sevk, Cenab-
Hz. Ömer:" Takva ve vera'i elinde bulunduran, dünyalığı elinde bulunduranlara karşı boyun eğmesi layık değildir."
Vera zühdün başlangıcıdır. Vera şüpheli şeylerden çekinmedir.
Allah' (cc) tan bir an olsun gafil olmamadır. el-
Sabır nefsi olgunlaştırır. Ancak sabredenlere,mükafatlar hesapsız olarak ödenecektir. Şibli:"Sabrın en güç olanı Allah' (cc) ta(Sabrfillah) sabreder. Bir defa sabreder. Sabır Allah' (cc) ta(Billah) ve Allah (cc) için (lillah) sabreden ve asla sabırsızlık göstermeyen kişidir. Fakat az da olsa şikayet onda vuku bulur.
Sabbar(Sabur)'un sabrı, yalnız Allah' (cc) ta Allah (cc) için ve yalnız Allah' (cc) la olan kişidir. Sabırda izzet ve güzellik vardır.
Fakr: Fakr, sana ait hiçbir şeyin bulunmamasıdır. Kettani"Allan' (cc) a fakr gerçekleşince Allah (cc) ile gına hali gerçekleşmiş olur." Fakr, ihtiyaçların kalpte belirmesi ve Allah' (cc) ın dışında ki şeylere karşı muhtaçlığın yok olmasıdır. Fakr, Allah' (cc) dan başka hiçbir sebebe istinad etmemektir.
Fakr, tevhid menzillerinin ilkidir.
Şükür: Şükür, Mü'mini görerek nimetin farkına varmamaktır.
Şükür de Allah'ın bir nimetidir. Ona da ayrıca şükür gerekir.
Şükür, Allah' (cc) ın verdiği nimetlerle O'na isyan etmemektir.
Şükrün hakikatı: Kulun, dinine zarar verenler dışında kendisi hakkında takdir edilen her şeyi, nimet olarak bilmesidir.
Havf: Hikmetin başı Allah (cc) korkusudur.
Gerçek havf sahibi azaba sebep olan korktuğu şeyleri terketmektir.
Zunnur el-
Recanın alameti, güzelce itaat ve ibadet etmektir.
Reca, helal tecellileri cemal gözü ile görmektir.
Havf ve reva bir kuşun iki kanadı gibidir.
Reca, Cenab-
Tevekkülün yalnızca görünen bir tarafı vardır.
Tevekkül imanın neticesidir.
Zünnun: "Tevekkül nefsin tedbiri terk etmesi ve Cenab-
Tevekkül Allah' (cc) a sımsıkı sarılmaktır.
Tevekkül Allah' (cc) ı bilme nisbetinde olur.
Masivadan bir şeyler umarak bakmak cehalet ve marifet kıtlığından kaynaklanır.
Musibet ve belalara, nimet ve lütuflara sevinildiği gibi sevinmektir.
Rıza, kalplere vasıl olan ilmin sağlam ve sahih olmasıdır.
Rıza kalbin inşirahından, kalbin inşirahı da yakin nurundan meydana gelir.
Seven, sevgiliden gelen her şeyi kendisinin muradı ve tercihi olarak görür.
59.BÖLÜM
HALLERLE İLGİLİ BAZI AÇIKLAMALAR
Muhabbet: Allah ve Resulullah sevgisini herşeyden üstün tutulan hakkın ve imanın zevkine varmış demektir. Allah ve Resulü iman hükmü ile sevilirken, çoluk çocuk da fıtratın hükmü ile sevilebilir.
Ruhun muhabbeti, kalbin muhabbeti, nefsin muhabbeti, aklın muhabbeti gibi muhabbetin değişik saikleri vardır. Genel anlamda sevgi emirleri yerine getirmek olarak özel anlamda: Ruhun Cenab-
Cüneyd:"Muhabbet, muhibbin, kendi sıfatları yerine mahbub olan Allah' (cc) ın sıfatlarına bürünmektir.
Şevk: Seven kişide meydana gelen şevk, şahsi gayreti ile değildir.
Tevbe istikrara kavuşunca zühd, muhabbet istikrara kavuşunca şevk meydana gelir.
Şevk muhabbetin meyvesidir.
Muhitlerin dünyada bekledikleri şevk, ölümden sonrası için, bekledikleri şevkten farklıdır.
Nice sadık muhibler yaşamaktan zevk alırlar. Mücahededen hasıl olan şevk bu'd ve gaybubet halinde hasıl olan şevkten daha şiddetlidir.
Üns: Cüneyd:"Üns, heybetin varlığı ile beraber yüksek haya duygusunun birlikte bulunmasıdır."
Zünnun "Üns, sevginin sevgilisine karşı iç huzuru duymasıdır."
el-
Allah' (cc) a olan tazım ve heybetin artması ünsün de artması demektir.
Ünsün hakikatı"Cenab-
Zati üns feradan sonra gelir, zat tecellilerinin mütaalasından sonra hasıl olan beka ve temkin makamın da meydana gelir.
Nefsi mutmainnenin hudu ünsten, huşu de heybettendir.
Kurb: Kulun Rabbisine en yakın hali secde anıdır. Nefsin ibadet ve taatla ifa etmesi ile ruhun kurbiyetle olan nasibi gittikçe artar.
Cüneyd:"Cenab-
Sehl:" Kurbiyet makamlarının en aşağı derecesi hayadır."
Haya: Haya sahibi, organlarına ve düşüncelerine hakım olmalıdır. Hz. Osman(ra):"Evde karanlıkta guslederken bile Allah' (cc) tan utancımdan büzülür de öyle yıkanırım."
Haya, Cenab-
Vuslak(İttisal) Nuri:"İttisal, kalplerin mükaşefe, sırların müşahede makamına ermesidir."
Vuslak, kulun, Halık'ından başkasını görmemesi ve içinde yaratıcıdan başkasına ait bir duygu bulunmamasıdır.
Vasıl, Allah'ın vuslata erdirdiği kişidir. Muttasıl ise, kendi şahsi gayret ve çalışması ile vuslata eren kişidir.
Vasıl olan, Allah' (cc) dan alıkoyacak hiçbir şey yoktur.
Zunnur:"Dönen, gittiği yönden dönmedikçe Hakk'a rücü etmiş sayılmaz. Her şeyden kesilip O' (cc) na yönelmeyen vuslata eremez.
Vuslak yolunun basamakları ebedi ahiret hayatında bile asla katedilemez.
Kabz Ve Bast: Şeyhler, kabz ve bastın alametlerine işaret etmişlerdir.
Kabz ve bastın kendilerine ait muayyen mevsimi vardır. Bunların vakti, havvasa ait muhabbet makamında bulunan kimselerde. kabz ve bast hali görülmez. Bu durumda birinin ancak havf ve recası vardır. Bazen kabz ve bast haline benzer duygular hisseder ve buna da gerçek kabz ve bast zanneder. Halbuki öyle değildir, kendisine arz olan bir sıkıntı halidir, ancak o kabz zanneder. Veya nefsani bir rahatlama ve tabii bir neş'edir. Fakat o bunu bast zanneder.
Kişide nefs-
seni bast eder." Kabz ve bast nefs-
Fena ve beka makamına erdiği zaman kabz ve bast yoktur.
Kabz, bazen bast konusunda aşırı gitmenin neticesinde vaki olabilir. Avama ait muhabbetin ilk devresinde bulunan kimse, kabz ile himmi bast ile de neşatı karıştırır. Bazen, kabz ve basta benzer haller meydana gelebilir; amma bu nefsin tabii sıfatlarından değil,
mutmainne halinden doğar. Fena ve Beka: Fena; bütün hallerden sıyrılmak, hiçbir şeye karşı haz duymamaktır. Beka; kulun kendisine ait olan şeylerde fani ve Allah (cc) için olan şeylerle baki olmasıdır. Cüneyd:"Fena, beşeri ve nefsani vasıfların bütünüyle susturulması, tüm varlığın Cenab-
Fena, Allah' (cc) ın emirlerinin kul üzerinde tam bir hakimiyet kurmasıdır. Fena, bazen Cenab-
zat tecellilerini azametini müşahade etmekle meydana gelir.
Beka makamına erişen kişiye, Hakk, halktan, halk da Hakk'tan engelleyemez. Fena halinde bulunan kimse ise Hakk ile halktan perdelenmiştir.
HALLERE DAİR BAZI TASAVVUFİ ISTILAHLAR
Cem' ve Fark'Tefrika
Cem' asıl, fark ise Fer'idir.
Cem': Sahabinin Allah' (cc) tan başka hiçbir şeyi müşahade edemediği vuslattır.
Tefrika ise dilediğini açık seçik görmektir.
Cüneyd:"Kurbiyetin vecd ile bulunması cem', kulun beşeri özellikleri ile kaybolması da tefrikadır.
Cem' ile tevhidin her türlü beşeri sıfatlardan tecridine, fark ile de şahsi gayretle elde edilene işaret edilmiştir. Kul amellerine kesb nazarıyla bakacak ve nefsine bir şeyler izafe edecek olursa tefrikada, herşeyi Hakk'a izafe edecek olursa cem'dir.
Tefrika ubudiyyet, cem' ise tevhiddir.
Cem' fena ile tahakkuk ederse "Cem'ul cem" adını alır.
Hakk'ın fiillerini görmek tefrika, sıfatlarını görmek cem' zatını görmek de cem'ul cemdir.
Tecelli ve İstikrar: İstikrar, kalbe ait sıfatların güçlü olması ve kemali sebebiyle nefsani sıfatların ortadan kalkmasıdır.
Tecelli ise, Cenab-
Tecelli, beşeri perdelerin kaldırılması, Cenab-
İstikrar ise, beşeri kişiliğinin seninle gaybı müşahade arasında bir engel olmasıdır. Denilmiştir. Tecrid ve Tefrid: Tecrid: yaptığı şeylerde kulun bütün gaye ve garazlardan sıyrılması Telfid ise; kulun kendisine gelen şeylerde nefsini görmemesi, Allah' (cc) tan bilmesi
Vecd, Tevaccud, Vucud:
Vecd: Allah' (cc) tan kulun batınına gelen ve ona ferah veya hüzün kazandıran bir haldir. Tevaccud: Zikir veya fikirle vecdi elde etmeğe çalışmaktır.
Vücud: Vecdin vicdan boşluğuna ulaşarak ferahlığının genişlenmesi ve yayılmasıdır.
Galebe: Vecdin birbiri andından sürekli gelmesidir Muvamere: Sekr, hal saltanatını kulu istila etmesi sahu ise, kulun yeniden sözleri ve işlerini düzene koymaya yönelmesidir. Kimin üzerinde halin cereyanından bir eser varsa, onda sekr den bir eser var demektir. Bütün duygular yerli yerine dönünce de sahu hali meydana gelir.
Mahu ve Isbat:
Mahu: Nefse ve nefsin kaynağına fena nazar ile bakarak amellerin kalıp ve şekillerini imha etmek. Isbat; Hakk'ın o kimse için bahşettiği vücud ile amellerin resimlerini isbat etmek.
İlmel Yakin: Nazar ve delel tariki ile
Aynel yakin: Keşf ve ilham yoluyla
Hakkel yakin: Beşeri vasıflardan sıyrılmanın gerçekleşmesi ve vuslat isteyen kimsenin bu dereceye erişmesi ile elde edilir.
İlmel yakin tefrika hali, ayne'l yakin yolun cem' hali, hakka'l yakin de cem'ul cem halidir.
Vakt: Vat, kula hakim olan şeydir.
Vakitle, kulun irade ve gayreti dışında üzerine hücum eden haller kastedilir.
Gaybet-
Şühud: Bir an murakebe, bir an da müşahade vasfı ile birlikte olmaktır.
Murakebe ve müşahede halini kaybedip huzur dairesinden çıkınca gaybet halindedir. Kulun Hakk'la eşyadan kaybolması kasdedilir.
Zevk-
Zevk iman, şurb ilim, reyy de haldir. Zevk bevadih erbabı, şurb, tevali, levaih ve levami erbabı, reyy de hal erbabı içindir. Muhadara: Telvin erbabı
Muşahade: Temkin erbabı
Mükaşefe: Kul telvin ve temkin arasında istikrar kazanıncaya kadar her ikisinin arasında bulunan kimseler içindir.Tevarik-
Temkin ve Telvin:
Telvin, erbab-
Müntehi, hal kendisinde sağlamca yerleştiği için nefes sahibidir. Huzur ve gaybet halleri gelip geçici değildir. Vecd halleri nefesleri ile birlikte istikrar kazanmıştır.
BİDAYET VE NİHAYETLE İLGİLİ AÇIKLAMA
Niyet amellerin başlangıcıdır. Başlangıçta bir mürid için en önemli şey onun sufiyyi yoluna girip, onlar gibi giyinmesi, Allah (cc) için onların meclisinde bulunmuştur. Mürid, sufiler yoluna Allah (cc) için girmelidir. Bidayeti sağlam olan kimsenin nihayeti de kamil
ve tam olur. Seyr-
dağılmağa başlar. Mübtedini, dünyaya değer veren kimselerin
hiçbirini tanımaması gerekir. Mürid cuma gününe özel bir önem verir. Mübtedinin dünyaya değer veren kimselerin hiçbirini tanımaması gerekir. Mürid cuma gününe özel bir önem verir. Mübtedinin Kur'an tilaveti ve hıfzından nasibi olmalıdır. Kalp ile dilin birlikte bulunmadığı, buna bütün gücüyle önem vermediği tilavet, namaz ve zikir gibi her amel eksiktir. Kul, Allah' (cc) a muhtaç olma ve O' (cc) na sığınma miktarınca belaları tanır.
Cüneyd:"Sadık, bin sene Allah' (cc) a yönelse de, bir an O'ndan yön çevirse kaybettiği kazandığından çok olurdu."
Mübtedi: Sadık, müntehi sıddıktır.
Müntehilerin heva ve hevesleri ölmüş, ruhları heva nefislerinden kurtulmuştur. Müntehiler kendilerine nimetler çoğaldıkça ubudiyetlerini çoğaltan kimselerdir. Dünyalıkları çoğaldıkça kurbiyetleri artar. Mevki ve makamları yükseldikçe, tevazu ve alçak gönüllülükleri artar. Müntehi, avamdan bir mü'min gibi namaz, oruç ve her türlü hayırla, hatta yoldan insanlara eziyet veren bir şeyin kaldırılmasıyla Allah' (cc) a yaklaşır.
Müridde nihai makamlar istikrar bulunca o, ahz ve terk ile mukayyed değildir. Çünkü o, her iki halde de sağlam bir ihtiyar ve tercih gücüne sahiptir. İstikamet ve istikrar kazanan herkes Resulullah (SAV)'ın haline benzer Resulullah'(SAV) ın sözleri ruhsat erbabı, fiilleri ise azimet erbabı içindir.
Cüneyd:"Nihayet, tekrar başlangıca dönmektir."