Ana menü:
Hz. Fâtıma, Hicret’ten 11 yıl önce, Cemaziyelahir’in 20. gününde, Mekke’de dünyaya gelmişlerdir.Hz. Fâtima'nin dogum müjdesini Resulullah Efendimiz şu cümleleriyle veriyordu: "İşte simdi vahiy melegi bana geldi ve bu dogan çocugu kutladi. Allah ona Fâtima adini verdi." Câhiliye geleneginde kiz çocugu büyük bir utanç vesilesi sayilip babalarin yüzünü kizartan ve bu yüzden diri diri kumlara gömüldügü bir zamanda Hz. Fâtima'nin dogum müjdesi ayni zamanda kadinlarin kurtulus müjdesi oluyordu.
Hz. Fâtıma; Resulullah Efendimiz'in, Hz.Hatice’tül Kübra’dan doğan ikisi erkek, dördü kız olan çocuklarından, hayatta kalan tek kızlarıdır. Diğer evlâtları, kendi zamanlarında genç yaşlarda âhiret âlemine göç etmişlerdir. Bu nedenle Resulullah Efendimiz’in nesli, Hz.Fâtıma’tüz Zehrâ’dan yürümüştür.Peygamberimizin oglu Abdullah da vefat edince câhiliye mensuplari "Muhammed'in soyu kesildi" diye sevinip "o artik ebter, yani soyu kesiktir" diye Peygamberimizi alaya aldiklarinda onu bizzat yüce Allah savunmus ve Peygamber'i teselli eden Kevser sûresi nâzil olmustur: ''Biz sana kevser'i verdik. O halde namaz kil, kurban kes. Senin sanin yücedir. Asil ebter ise o (sana ebter diyen)dir." Buradaki "kevser"i Islâm âlimleri Peygamberimizin hadislerinden yola çikarak "bol hayir", "sonsuz", "sayisiz ümmet", "çok sahâbe", "sefaat" anlamlarinda tefsir etmisler, ayrica "kevser" kelimesiyle Hz. Fâtima'nin kastedildigini de bildirmislerdir.
Resulullah Efendimiz’de bu konu da şöyle buyurmuşlardır:
“Gerçekten de Allah her Peygamber’in soyunu o Peygamber’den yürüttü; benim soyumu ise Ebû Tâlib oğlu Ali’den izhâr etti”
Hz.Fâtıma’nın künyeleri; Ümm’ül Hasan, Ümm’ül Hüseyin ve Ümm’ül Muhsin’dir.
Mübarek lâkabları ise; Sıddıyka (Gerçekleyen, özü-
Hz.Fâtıma söz ve söyleyiş bakımından, Hz.Resûl-
Hz.Peygamberimiz: “Fâtıma bendendir, onu kızdıran, beni kızdırmıştır.”, “O, benim kızımdır; vücudumdan bir parçadır; onu inciten beni incitmiştir.” buyurmuşlardır.
Hz.Resûlullah’a, en çok kimi severlerdi diye sorduklarında; ”Fâtıma’yı” derdi. Erkeklerden kimi severlerdi sorusuna da; “Ali’yi” diye cevap verirdi.
Esasen büyük ruhlu yaratılmış olan Hz.Fâtıma’tüz Zehrâ, Hz.Peygamber’e, âdeta koruyucu bir melek kesilmişti. Bu yüzden de Hz.Muhammed, Hz.Fâtıma’ya; “Ümmi Ebîhâ”(Babasının anası) lâkabını vermişlerdi.
Abdullah ibni Mesûd der ki:
“Resulullah efendimizin Kureyşe bedduâ ettiğini asla işitmedim. Yalnız birgün, Kâbe-
-
Onların içinde en ziyade bedbaht Ukbe bin Ebî Muayt, bu çirkin işe girişip, onu, Peygamberimiz secdede iken üstüne koydu. Resulullah efendimiz secdeden kalkmadı. O bedbahtlar gülüştüler. O kadar ki, gülmekten birbirlerinin üzerine düştüler.”
İbni Mesûd anlatmasına şöyle devam etti:
“Ben uzaktan bakardım. Müşriklerin korkusundan yanına varamadım. Nihayet bir kimse, Hz. Fâtıma'ya haber verdi. Hz. Fâtıma gelip, Resûl-
Müşriklerin hiçbiri Hz. Fâtıma'ya cevap veremedi. Peygamberimiz, namazdan kalkınca, bunların isimlerini sayarak üç kere buyurdu ki:
-
İbni Mesûd der ki: “Allah hakkı için, onları Bedir günü gördüm. Hepsini katledip, ayaklarından sürüyerek, Bedir kuyusuna bıraktılar. Ümeyye ve Amr'ı ise parça parça ettiler. Ammar ve Velid'i çok fecî şekilde öldürüp, cehenneme gönderdiler.”
Birgün Hz. Fâtıma, bir hizmet için, Resul-
Ümm-
-
Birgün Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Sâd bin Muâz, mescidde oturup; “Hz. Fâtıma'yı, Hz. Ali'den gayri herkes istedi. Kimseye iltifat olunmadı” diye konuştular. Hz. Sıddık dedi ki:
-
Sâd bin Muâz da dedi ki:
-
Üçü birden mescidden çıkıp, Hz. Ali'nin evine gittiler. Hz. Ali, onları görünce, karşılayıp hâl ve hatırlarını sordu. Hz. Ebu Bekir şöyle sordu:
-
Hz. Ali bunu işitince, mübarek gözleri yaşla doldu ve dedi ki:
-
Hz. Ebu Bekir, bunun üzerine şöyle cevap verdi:
-
Hz. Ali buyuruyor ki:
“Resulullahın huzuruna utanarak ve sıkılarak girdim. Resulullahın bütün heybet ve vakârı üzerinde idi. Huzurunda oturdum ve konuşmaya kâdir olamadım. Resulullah efendimiz buyurdu ki:
-
Sustum. Resulullah efendimiz:
-
Peygamber efendimiz, Hz. Fâtıma'ya, Hz. Ali'nin kendisini istediğini duyurdu. O da sustu. Peygamber efendimiz buyurdular ki:
-
-
Mihr olarak kâfidir.
Resulullah efendimiz tekrar buyurdular ki:
-
-
-
Bunun üzerine Hz. Ali, zırhını satması için birine verdi. Verdiği kimse, pazarda satarken, Hz. Osman efendimiz zırhı tanıyarak 400 dirheme satın aldı. Yanına da 400 dirhem daha koyarak:
-
Peygamber efendimiz, sevgili kızı Hz. Fâtıma'nın düğün vakti yaklaştığında, "Eğer annesi hayatta olsaydı, şimdi onun çeyizini hazırlardı" diye düşündü. Bu düşüncede iken, Cebrail aleyhisselam gelip dedi ki:
-
Peygamber efendimiz, bu sözleri duyunca, şükür secdesi yaptı. Daha sonra Cebrail aleyhisselam, elinde, üzeri bir bohça ile örtülü altın bir tepsi ve yanında bin melekle geldi. Mikail, İsrafil ve Azrail aleyhimüsselam da aynı şekilde gelmişlerdi. Bunların ellerinde de birer altın tepsi vardı.
Peygamber efendimiz, bunları görünce sordu:
-
Cebrail aleyhisselam şöyle cevap verdi:
-
Resul-
Bunun üzerine Cebrail aleyhisselam gelip dedi ki:
-
Hz. Fâtıma'ya bunu haber verdiler. O yine razı olmadı.
Peygamber efendimiz, kızının esas maksadının ne olduğunu öğrenmek için, yanına gitti. Esas maksadının ne olduğunu sordu. Hz. Fâtıma dedi ki:
-
Peygamber efendimiz, bu isteğini Cebrail aleyhisselama bildirdi. Cebrail aleyhisselam, Hz. Fâtıma'nın arzusunun kabul edildiğini, ahirette, ayrıca onun da şefaat edeceğini bildirdi.
Peygamber efendimiz, gelip bu haberi sevgili kızına bildirdi. Hazret-
-
Peygamber efendimiz, durumu Cebrail aleyhisselama tekrar bildirdi.
Bunun üzerine Cebrail aleyhisselam beyaz bir ipek getirdi. Bunun üzerinde şöyle yazıyordu:
(Kıyamet günü mümin kadınlara, Fâtıma kulumu şefaatçi tayin ettim. Bu hüccet elinde bâkî kalsın.)
Hz. Fâtıma'nın şefaatine izin verildikten sonra, Peygamberimiz Hz. Bilâl'e hitap edip, muhacirin ve ensarı toplamasını emretti. Cümlesi mescid-
-
Sonra Hz. Ali'ye dönüp buyurdu ki:
-
Hz. Ali kalkıp, Peygamber efendimizin önüne geldi. Hak teâlâya hamd ve sena eyledi. Habib-
-
Eshab-
-
Peygamberimiz buyurdu ki:
-
Etraftan, “Allahü teâlâ mübarek etsin” dediler. Sonra Resulullah odasına geldi. Hz. Ebu Bekir'e biraz para verip, çeyiz için bir şeyler almak için gönderdi. Selman ile Bilal'i de çağırıp buyurdu ki:
-
Hz. Ebu Bekir buyurur ki:
“Dışarı çıktım. Parayı saydım. Üçyüzaltmış dirhem geldi. Hz. Fâtıma'nın çeyizini o para ile gördüm. İçi yün dolu bir döşek aldım. İçi hurma lifiyle dolu bir yastık, topraktan birkaç kap kacak aldım. Resul aleyhisselama getirdim. Görünce, mübarek gözlerinden yaşlar aktı ve, “Ya Rabbi! En iyi kapları toprak çanak olan bu kullarına bereket ver” diye duâ eylediler.
Hz. Ali buyurdu ki:
Bunun üzerinden bir ay geçti. Bu hususta mecliste hiç konuşulmadı. Ben de hicabımdan ağzımı açamadım. Fakat, bazen beni yalnız gördüklerinde buyururlardı ki:
-
Bir aydan sonra, Hz. Ali'nin yakınları dediler ki:
-
Hz. Ali de onlara, “Benim de isteğim odur, ancak söylemekten hicâb ederim” diye cevap verdi.
Bunun üzerine Ümm-
Peygamber efendimizin zevcelerinin, durumu Resulullaha arz etmelerinden sonra, Peygamber efendimiz Hz. Ali'yi çağırarak buyurdu ki:
-
Hz. Ali de şöyle cevap verdi:
-
Resul-
Yemekten sonra Resulullah efendimiz, bir eliyle Hz. Ali'yi ve diğer eliyle de Hz. Fâtıma'yı tutarak, evlerine götürdü. Fâtıma'yı bağrına bastı.
Peygamber efendimiz Hz. Fâtıma'ya düğün günü şöyle nasihat etti:
-
Ağzını ve kulağını muhafaza et! Kocan sana fena söylerse, söylediklerini duyma ve sakın mukabelede bulunma! Ona karşı gelme! Daima senden güzel söz işitsin, güler yüz görsün. Bu suretle sana iyi nazarla baksın.
Sonra alnından öptü. Hazret-
Hz. Ali buyurdu ki:
“Resulullahın hanemize teşrif buyurduğu gün, düğünden dört gün geçmiş idi. Bizimle sohbet eyledi. Sonra bana dedi ki:
-
Kalktım su getirdim. Bir ayet-
-
Öyle yaptım. Kalan suyu başıma ve göğsüme serpti. Tekrar, "Su getir" buyurdu. Yine su getirdim. Bana yaptığı gibi, Hz. Fâtıma'ya da yaptı. Sonra beni dışarı gönderdi. Fâtıma'ya nasihat ettikten sonra, beni davet etti. Bana da Fâtıma'yı ısmarlayarak buyurdu ki:
-
Hz.Fâtıma’nın, Hz.Ali ile Hicret’in 2. yılının son ayı olan Zilhicce ayında olan bu evliliklerinden; Hz.İmâm Hasan, Hz.İmâm Hüseyin ile doğmadan düşen ve adı Hz.Peygamber tarafından konulan Muhsin ile Zeyneb ve Ümmü Gülsüm dünyaya gelmişlerdir.
Bu evlilik için Resulullah Efendimiz şöyle demiştir:
“Ey Fâtıma, seni ilim bakımından en yüksek, ahlâk bakımından en ileri, Müslümanlığı kabul bakımından en önde gelen biriyle evlendirdim.”
Hz.Fâtıma’nın tüm yaşamı zorluklarla, güçlüklerle doludur. Hz.Fâtımâ’nın Resulullah Efendimiz'in kızı oluşu ve Hz.Ali gibi yüksek erdemlerle dolu bir insanın eşi oluşu, gerekse İslâmiyetin doğuşu ve gelişmesine en yakından şahit oluşu, kendisine derin bir kavrama ve sezme yeteneği ile anlayış kazandırmıştır. Hz.Fâtıma da, güçlüklerle dolu zor bir yaşam sürdüren insanlara özge, bir zeka ve kavrayış vardı.
Hz.Muhammed(s.a.v);“Ali olmasaydı;Fatıma’ya lâyık bir eş bulunamazdı.”buyurmuşlardır.
Resulullah Efendimiz, Hz.Fâtıma hakkında: “Hz.Fâtıma’nın cennet kadınlarının, inanan kadınların, Muhammed ümmetinden olan kadınların, en üstünü ve ulusu olduğunu“ bildirmişlerdir.
Hz. Fatıma (r.a) hamileydi. Ekmek pişirirken tandırın bir ucu karnına değiyordu. Bu yüzden Allah Rasulüne(s.a.v)'ne giderek, kendisine bir hizmetçi tahsis etmesini istedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz(s.a.v):
"Ehl-
Hz. Fâtima da Hz. Ali'nin diger erkekler gibi baska bir kadinla evlenmek isteyebilecegini düsünerek, ona eger evlenmek isterse bu konuda kendisinden yana bir problemin olmayacagini söylemis, israr etmis, Ali ise Peygamber kizinin üzerine herhangi bir kadin almayi kendisine yakistiramadigi için buna yanasmamisti. Hz. Fâtima bizzat babasi Resulullah'a çikmis ve Ali'nin bir baska kadinla daha evlenmesi gerektigini söylemis ama Rasûlullah kizinin bu istegini geri çevirmistir. Hz. Fâtima Islâm'a yararli olacagini varsayarak Hz. Ali'den kendi üzerine herhangi bir kadini almasini isteyecek derecede, fedakâr, kendi çikarini degil ümmetin gelecegini düsünen bir örnek Islâm kadiniydi.
Hz. Ali ile evliligi vefatina kadar süren Hz. Fâtima'nin, Hasan, Hüseyin, Muhsin, Ümmü Gülsüm ve Zeyneb adinda üçü erkek ikisi kiz bes çocugu oldu. Resulullah'in soyu Hasan ve Hüseyin kanaliyla devam etti.
Resulullah Efendimiz’in Hak’ka kavuşmasından sonra, Hz.Fâtıma’nın hiçbir zaman gülmediği ve gönlünden hiçbir sûretle üzüntüsü gitmemiştir.
Geceleri ağladı, gündüzleri sabır dağı ile yüreğini dağlayıp tahammül gösterdi.
Hz.Fâtıma, Mescid-
“Bilin ki ben Fâtıma’yım; babam Muhammed. Ne söylüyorsam yanlış değil; ne yapıyorsam yersiz değil. Muhammed’i üstün tutuyorsanız, onu tanıyorsanız, bilmeniz gerek ki; O sizin kadınlarınızın babası değil, benim babamdır; sizin erkeklerinizin değil, benim amcamın oğlunun kardeşidir. Putları o kırdı; küfrün, şirkin sergerdelerini o yüz üstü serdi. Sonunda toplum bozguna uğradı; ardını dönüp kaçtı. Gece, sabahtan sıyrılıp gizlendi, âlem aydınlandı; Hak ve hidâyet, zulmetten kurtuldu, ışıyıp göründü; âlemi ışıttı. Din önderi söze geldi; yol kesenlerin dilleri kesildi; sustular; şeytanlar lâl oldular, sözden kaldılar; nifaka uyanlar, helâk olup gittiler; küfrün, azgınlığın düğümleri çözüldü; siz de ibâdetten, oruçtan karınları aç, yüzleri ak olanlarla beraber ihlâs sözünü söyler oldunuz.”
Hastalıklarında, kendilerini ziyarete gelen kadınlara hitabeleri de belâgate bir numunedir.
“Dünyadan usanarak sabahı ettim; adamlarınızdan, erkeklerinizden ikrâh ederek bugüne yettim. Sınadım da attım, uzaklaştırdım kendimden onları; denedim de vazgeçtim onlardan, kötü buldum onları. Ne de çirkin şeydir kılıcın keskin yüzünün gedilmesi; gerçekten sonra olmayacak oyuna gidilmesi; mızrakların kırılması; yanlış düşüncelere sapılması; insanın, hevâ ve hevese kapılması.
Gel de kulak ver, dinle: Yaşadıkça zaman, sana ne şaşılacak şeyler gösterecek; şaşmak istersen, onların sözleridir ancak seni şaşırtacak, ömrüme yemin ederim ki bu yaptığınız işler gebedîr; bekleyin bırakacağı anı; sonra da tutun tâze kanla, zehirle, öldüren sitemle dopdolu kâseyi, o kâsedeki kanı.
«Allah’ın azap hakkındaki fermanı gelince işler doğrulukla biter (doğrular kurtulur, doğru olmayanlar azâba duçar olurlar), bâtıla sülûk edenler (bâtıl yolunu tutanlar), işte o zaman ziyana uğrayacaklar.» ( Mü’min 78. âyet)
Sonra gelenler ise, işi önce kurup düzenlerin ne yaptıklarını, sonunda anlarlar, bilirler.
Bundan böyle rahatça oturun, tam inançla fitneyi bekleyin durun. Müjde olsun size; kesip biçen kılıç geliyor; zâlimlerin her yanı kaplayan hükümleri yürüyor. Hakkınızı çarpıp almadalar; toplumunuzu darma-
«Nûh dedi ki: Ey kavmim! Ne dersiniz? Rabbim tarafından açık bir mucizem olsa, tarafından bana bir de nübüvvet ihsân etse, bu husus ise size kapalı kalsa siz onu istemediğiniz halde ben sizi ona zorlayabilir miyim? » (Hûd 28. âyet)
Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a, onun salâvatı, Peygamberlerin sonuncusu, gönderilenlerin ulusu Muhammed’e.”
Hz.Fâtıma’tüz Zehrâ,Resulullah Efendimiz’in Hak’ka kavuşmalarından 6 ay sonra, Hak’ka kavuşmuş ve bu fânî dünyadan ebedî âlem olan âhiret yurduna göç etmişlerdir. Hz.Fâtıma, Hak’ka vuslat ettiklerinde 22 yaşında idi.
Hz. Fatıma (r.a) vefatının yaklaştığını hissedince, temizlenir, kokulanir,kefenini giyinir ve misafirlerine dönerek; "Ben ölecegim" ...Ve son vasiyeti: "Ben simdi ölecegim. Kimse yikamasin beni; yikandim. Kefenlemesinler beni; çünkü temiz elbiselerimi giydim. Ancak vasiyetim su ki, beni kabrime babam Resulullah gibi gece defnetsinler." Bu sözlerinden sonra temiz örtüsünün üzerine, sag elini kafasinin altina koyarak yani üzeri yatar ve kibleye döner. Hz. Ali'ye de, "Ya Ali, benim üzerime kimsenin eli degmeden sen al götür Baki mezarligina göm." ...Ve Hz. Peygamber'in müjdesine kavusur Fâtima. Vasiyeti geregi gece Hz. Ali tarafindan defnedildi. (3 Ramazan 1 1/22 Kasim 632). Cenaze namazi Hz. Ali -