Ana menü:
Milyonlarca müslüman, 1300 yıldır Hanefî mezhebinin fetvalarıyla amel ediyor, işlerini İslâm’a uygun hale getiriyorlar. Bu mezhebin kurucusu ise herkesin “en büyük imam” olarak bildiği İmam-
Asıl adı Numan b. Sabit olan İmam-
Babası Sabit b. Zuta, Hz. Ali r.a. ile görüşmüş, kendisi, evladı ve zürriyeti için onun duasını almış salih bir zattır. Aslen Fars olduğu, soyunun İran’dan geldiği rivayet edilmektedir.
İmam-
Kendisine İmam-
Ticaret, ilim ve siyaset
Zengin bir tüccar ailenin çocuğu olan ve kendisi de ticaretle uğraşan İmam-
“Bir gün alimlerinden Ebu Amr eş-
– Nereye devam ediyorsun, dedi.
– Çarşıya, dedim.
– Maksadım o değil, alimlerden kimin dersine devam ediyorsun, dedi.
– Hiçbirinin dersinde devamlı bulunamıyorum, dedim.
– İlim ile uğraşmayı ve alimler ile görüşmeyi sakın ihmal etme! Ben senin zeki, akıllı ve kabiliyetli bir genç olduğunu görüyorum, dedi.
Şa’bî’nin bu sözü beni etkiledi. Ticareti ortağıma bırakıp ilim yolunu tuttum.”
İmam-
Fıkıh ilmine nasıl başladığını, talebelerinin bir sorusu üzerine şöyle anlatmıştır: “Bu, Allah Tealâ’nın tevfik ve inayeti iledir. O’na daima hamd olsun. Ben ilim öğrenmeye başladığım zaman bütün ilimleri göz önüne aldım. Her birinden bir kısım okudum. Neticesini ve faydalarını düşündüm. Sonra fıkıh ilminde karar kıldım. Çünkü fıkıh ilminde alimlerle bir arada bulunmak, istikamet, güzel ahlâk ve takva üzere olma imkanı mevcuttur. Aynı zamanda farzları işlemek, ibadet etmek, Rasulullah’ın sünnetine uymak da fıkhı bilmeden mümkün olmaz.”
İmam-
İlim ölmesin diye
İmam-
Hocası Hammad rh.a. vefat ettiğinde İmam-
Her gün sabah namazından öğleye kadar halkın sorularını cevaplandırır, öğle vakti bir miktar uyur, ardından yatsı namazına kadar talebelerine ders verirdi. Sonra evine gidip biraz istirahat eder ve tekrar camiye gelip sabaha kadar ibadet ederdi.
Sorulara cevap vermeden önce mesele açık olarak müzakere edilir, talebeleri meseleyi çözmeye çalışırdı. Meselenin müzakeresi bittikten sonra kendisi yeniden ele alıp gerekli incelemeleri yapar ve cevaplandırır, fetvayı bizzat söylemek suretiyle talebelerine yazdırırdı. Bu yazılar daha sonra fıkıh kaideleri haline gelmiştir. Talebeleri ve ilim meclisinde bulunanlar fıkhî bir mesele sonuca ulaştırılınca şükür için tekbir getirirlerdi. Kûfe mescidi tekbir sadalarıyla dolardı.
Yaklaşımı ve içtihat usulü
İmam-
İlmini nerden aldın diye soranlara da: “Hz. Ömer’den ilim alanlar vasıtasıyla Hz. Ömer’den, Hz. Ali’den ilim alanlar vasıtasıyla Hz. Ali’den, Abdullah b. Mesud’dan ilim alanlar vasıtasıyla da Abdullah b. Mesud’dan aldım.” buyurmuştur. (Allah onlardan razı olsun)
İmam-
İmam-
Yetiştirdiği talebelerin sayısı dört bine ulaşmıştır. Bunlardan yedi yüz otuzu ilimde iyice yükselmiştir. Bazı müellifler onun derslerinde yetişen talebelerinin isim ve künyelerini, mensup oldukları şehirlerini tespit edip yazmışlardır.
İslâm alimleri, İmam-
İmam-
İmam Gazalî rh.a. hazretlerinin, “Marifeti tam bir arif” olarak tarif ettiği İmam-
İmam Malik’e, “Ebu Hanife’den bahsederken onu diğerlerinden daha çok övüyorsunuz” dediklerinde, “Evet öyledir. Çünkü o insanlara ilmi ile faydalı olmakta. Onun derecesi diğerleri ile mukayese edilemez. İsmi geçince insanlar ona dua etsinler diye onu hep methederim.” buyurmuştur.
İmam Şafiî rh.a. de: “Ben Ebu Hanife’den daha büyük fıkıh alimi bilmem. Fıkıh öğrenmek isteyen onun talebesinin ilim meclisinde otursun, onlara hizmet etsin.” buyurmuştur. Bir keresinde de, “Ebu Hanife ile teberrük ediyorum. Onun kabrini ziyaret edip faydalara kavuşuyorum. Bir ihtiyacım olunca iki rekât namaz kılıp Ebu Hanife’nin kabrine gelerek onun yanında Allah Tealâ’ya dua ediyorum ve duam hemen kabul olup isteklerime kavuşuyorum.” demiştir.
Ahmet ibn Hanbel rh.a.: “Ebu Hanife, vera (haramlara düşme korkusuyla şüphelilerden sakınan), zühd (dünyaya düşkün olmayan) ve isar (cömertlik) sahibiydi. Ahirete olan arzusunun çokluğunu kimse anlayacak derecede değildi.” buyurmuştur.
İmam Rabbanî ve Muhammed Parisa hazretleri de buyurmuşlardır ki: “İsa Aleyhisselam gökten inip İslâm diniyle amel edince ve içtihat buyurunca, içtihadı İmam-
Yahya b. Muaz hazretleri de buyurmuştur ki: “Peygamber Efendimiz’i rüyada gördüm ve ‘ey Allah’ın Rasulü, seni nerede arayayım?’ dedim. Cevabında, ‘Beni Ebu Hanife’nin ilminde ara.’ buyurdu.”
Son asrın, zahir ve batın ilimlerinde kâmil, dört mezhebin fıkıh bilgilerinde mahir, büyük alim Seyyid Abdülhakim Arvasî k.s. buyurdu ki: “İmam-
Vefatı
Talebelerinin derlediği, “Fıkhu’l-
Vefatıyla ilgili bilgiler ihtilaflıdır. Halife Mansur’un kadılık teklifini kabul etmeyince kırbaçlandığı ve hapse atıldığı kaynaklarda geçmektedir. Bazı kaynaklarda hapisteyken gördüğü işkence sonucu güçsüz düştüğü ve vefat ettiği bildirilmektedir. İmam-
Vefat haberi, duyulduğu her yerde büyük üzüntü ve gözyaşıyla karşılandı. Cenazesini Bağdat kadısı Hasan b. Ammare yıkadı. Yıkamayı bitirince şöyle dedi: “Allah Tealâ sana rahmet eylesin. Otuz senedir gündüzleri oruç bozmadın. Kırk sene gece sırtını yatağa koyup uyumadın. En fakihimiz sendin. İçimizde en çok ibadet edenimiz sendin. En iyi sıfatları kendinde toplayan sendin!”
Cenazesinin kaldırılacağı sırada Bağdat halkı oraya toplanıp büyük kalabalık oldu. Bu sebeple ikindiye kadar altı defa cenaze namazı kılındı. Sonuncusunu oğlu Hammad kıldırmıştır. Bağdat’ta Hayzeran kabristanında toprağa verildi. İnsanlar günlerce kabrinin başında toplanıp ona dua ettiler.
Büyük hadis alimlerden Şu’be’ye vefat haberi ulaşınca, “İlim ışığı söndü, ebediyen onun gibisini bulamazlar.” dedi. İslâm alimleri, “Yüz elli yılında dünyanın ziyneti gider.” hadis-
Selçuklu Sultanı Melikşah’ın vezirlerinden Ebu Sa’d Harezmî, İmam-
İlim Minnet Altında Kalmasın
İmam-
“Bunları ihtiyacınız olan yerde kullanın ve Allah’a şükredin. Çünkü bunlar gerçek anlamda benim değil, sizin nasibiniz olarak Allah Tealâ’nın ihsan ve kereminden benim aracılığımla size gönderdiğidir.”
Böylece ilim ehlini başkalarına minnet ettirmez, rahat çalışmalarını temin ederdi. Kendi evine de bol harcar, bir o kadar da yoksullara sadaka verirdi. Zenginlere de hediyeler verirdi. Her cuma günü anne ve babasının hayrına yirmi altın dağıtırdı. Müşterisi fakir olursa malı aldığı fiyata verir veya hediye ederdi.
İmam-
Anne Emredince:
İmam-
Arkasından Hakk Sübhanehü ve Teala'yı gördüm ve "Ey Rabbim! Senin koruman güçlüdür, övgün yücedir ve isimlerin mukaddestir. Kıyamet gününde kulların senin azabından ne ile kurtulur?" dedim, Hakk Sübhanehu ve Teala şu cevabı verdi:
"Her kim sabah ve akşam namazından sonra "Sübhanel ebediyyil ebed..." duasını okursa Azabımdan kurtulur."
*** Melekler, Resulallah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz'e Miracında bu tesbihle seslenmişlerdir.
*** Arada nakarat olarak geçen dua:
“ Tehassantü bizil mülkü vel melekutu ve a’tasamtü
bizil izzeti ve’l azameti ve’l kibriya-
ve tevekkeltu alel hayyillezi layenamu vela yemutu
subbuhun kuddusun rabbuna ve rabbul melaiketi
verruh.... Allahu rabbi la şerike leh, La ilahe İllallah”
*** İbrahim (a.s) Büyük Peygamberlerdendir. Cenab-
Hakk kendisine “ Halilim ” (Dostum) diye hitap
etmiştir. Bunu duyan melekler bu hitabın sebebini
merak ederler.
Cenab-
Büyük melek, Hz. İbrahim’i malı ile meşgul olduğu
bir sırada aniden karşısında insan şeklinde ortaya
çıkarlar.
İbrahim (a.s) bunları görünce korkar ve “Sizden
mülk ve melekutun sahibi olan Allah’a sığınırım”
der.
Karşılık olarak Cebrail (a.s) : “Subbuhun Kuddusun
Rabbuna ve Rabbul melaiketi verruh” deyince, bu
Hz. İbrahim’in çok hoşuna gider.
Zengin bir Peygamber olan Hz. İbrahim (a.s), “Malımın
hepsini size vereyim; bana bunu öğretin,
ezberletin” der…
Evet; bu dua, dünyaya bedel bir duadır. Bu
dua aynı zamanda Bursa Ulu Cami'de mihrab
tarafından girildiğinde sağ kapı üzerinde büyük bir
levha şeklinde vardır. Bu büyük Levha, Bursa Ulu
Cami'deki diğer levhalardan farklı özelliğe sahiptir.
Burada Hz. İbrahim (a.s) ile iki büyük melek
Cebrail ve Mikail (a.s)’ın konuşmaları vardır.
İmam-
*** Kaynaklarda Hafız en-
« Yüce Rabbimi rüyamda doksan dokuz kere gördüm. Kendi kendime "Eğer Rabbimi yüzüncü defa görürsem, ' Kıyamet gününde mahluklar ne ile azabından kurtulacak? ' diye kendisine soracağım" dedim. »