Ana menü:
Oniki imâmın onuncusu. İmâm-
Hâdî lakabı ile meşhûrdur. 204 (m. 829) yılı Recep ayının onüçünde Medine’de doğdu. 254 (m. 868)’de Bağdâd’ın Samarra nahiyesinde vefât etti. Kabri buradalar.
Ali Nakî (r.a.), Resûlullah efendimizin torunu olup, Hz. Ali ile Hz. Fâtıma’nın evlâdlarındandır. Hz. Hüseyin’in torunlarından olduğu için “Seyyid”dir. Asıl adı, Nakî bin Muhammed Cevad Takî bin Ali bin Mûsâ Kâzım bin Ca’fer-
İmâm-
zaman geçmesine rağmen borçlarımı ödeyemedim. Bu borcun ağır yükünü kaldıracak sizden başka kimse bilmiyorum” deyip, köylü arama sebebini anlattı. İmâm-
yerine getireceksin.” Köylü baş üstüne efendim, dedi. İmâm-
köylü oradan ayrıldı. Bir müddet sonra İmâm-
Bir gün halife ve yakınlarj ile otururken köylü geldi. Kâğıdı çıkarıp borcunu istedi. İmâm-
verdi.
Birgün İmâm-
yiyeceği sırada hizmetçi ağlayarak içeri girdi ve annen damdan düştü, koma hâlinde, çabuk ol ki onu ölmeden göresin dedi. O şahıs yemeği yemeden kalkıp gitti. Halife Mütevekkil’de bir gün büyük bir çıban çıktı. Çok ağrı ve şiddetli ateş yapıyordu. Tabîblerin hiç biri buna çâre bulamadılar. Hastalığı ağırlaşmca annesi, Mütevekkil iyi olursa kendi malımdan İmâmı Nakî hazretlerine çok mal göndereceğim diye nezr etti. Mütevekkilin yakınlarından Feth bin Hakan,
İmâm-
Mütevekkil’in iyileştiğini duyan annesi onbin altını bir keseye koyup kendi mührüyle mühürleyip İmâm hazretlerine gönderdi. Mütevekkil iyice iyileşince, birisi’ İmâm-
evine girmesini ve orada bulduğu mal ve silâhı kendisine getirmesini emr etti. Bunun üzerine Vezir Sa’îd şöyle anlatıyor: “Bir merdiven götürüp dama çıktım. Pencereden içeri girdim. Karanlık idi. Ne tarafa gideceğimi şaşırdım. O sırada İmâm-
buyurdu. Mum gelince aşağıya indim. İmâm-
mührüyle duruyordu. Sonra İmâm-
gönderdi. İmâm hazretlerinin huzuruna varıp mahcup bir şekilde “Efendim, izinsiz evinize girmek bana çok zor geldi, ama emir almış idim” dedim. O zaman Şu’arâ sûresinin son âyeti olan: “Allahü teâlâya şirk koşanlar ve peygamberini hiciv edenler, öldükten sonra hangi yere gideceklerini bilirler” âyet-
Sâlih bin Sa’îd anlatır: Halife Mütevekkil, İmâm-
yerde konaklattılar” dedi. İmâm-
Biraz sonra bu hâller kayboldu. Sonra bana buyurdu ki: “Ey Sâlih, biz nerede olursak, olalım. Allahü teâlânın ni’metleri bizimle beraberdir.”
Halife Mütevekkil’in evinde, çeşitli kuşlar bulunurdu. O kuşların sesinden içeri girenlerin sözlerini duyamaz, içirenler de Mütevekkil’in dediğini anlıyamazlardı. İmâm-
Birgün İmâm-
gâfil oluyorsun. Halbuki üç gün sonra öleceksin. Kabre hazırlıklı mısın?” buyurdu. O genç, bu sözü duyduğu hâlde, edebsizliğinden vazgeçmedi. Yemekler yendi, düğün bitti. Ertesi gün genç hastalandı.
Üç gün sonra da öldü. Birgün birisi gelip, hanımının hâmile olduğunu ve doğacak çocuğunun erkek olması için duâ etmesini istedi. Bunun üzerine buyurdu ki: “Çoğu kız vardır ki, erkek evlâdından daha hayırlıdır.” Daha sonra
o şahsın bir kızı dünyâya geldi.
İmâm-
Sihirbazın dediği gibi yaptılar, İmâm-
o resime işaret ederek emir verdi:
“Bu adamı yut.”
O resim bir anda arslan oldu. Sıçradı sihirbazı yuttu. Tekrar o yastığa geldi, İmâm-
“Allahü teâlânın düşmanlarını dostlarının üzerine musallat etmek doğru değildir.”
İmâm-
“İnsanlar, korunmak için dağ tepelerine tırmandılar;
Yiğit kişilerdi ama o tepeler fayda etmedi onlara, yenildiler.
Yüceldiler, sonra düşürüldüler; çukurlara yerleştiler;
Ne de kötü yerlerdi onlara, yerleştikleri yerler.
Gömülüp gittiler; sonra da bir feryâd eden ardlarından bağırdı;
Nerde bilezikler, nerde taht-
Ne oldu o nâz-
Hani vaktiyle nâzlarla, nîmetlerle perdelenirdi o yüzler?
Kabir, bu soruya açık-
Şimdi o yüzlerde kurtlar oynaşmada, kurtlara yem olmuş o yüzler.
Nice zamandır, yediler-
Şimdi ise dünyâ onları yer-
Nice zaman evlerde barındılar; oturup esenleştiler;
Şimdi ise evlerinden de ayrıldılar; ehilden-
Bunca zaman hazineler yığdılar, mallar biriktirdiler;
Derken mallarını-
Evleri bomboş, içindekiler ise;
Mezarlarında yatıyorlar; göçtüler, göçtüler.”
Asıl yoksulluk, nefs kötülüğüdür; şiddetli bir ümitsizliktir.
Bir insanın biri hakkında kötü zanda bulunması; onda bir kötülük olduğunu gerçek olarak bilmedikçe, haramdır. Aynı şekilde bir kimsenin hayırlı olduğunu gerçek olarak bilmedikçe; onun hakkında hayırlı olduğu kanâatine varmak da, aynı şekilde doğru değildir.
Dünya bir pazar yeri gibidir. Bir kısım insanlar o pazarda kâr ederlerken, bir kısım insanlar da ziyana uğrarlar.
İlim ve hikmet; tabîatı bozuk kişilerin gönüllerinde durmaz. Hayır yapan bir kişi, hayırdan daha hayırlıdır. Güzel sözü söyleyen, güzelden daha güzeldir. Âlim olan ilimden daha üstündür. Şer işleyen ise şerden de daha kötüdür.
Nefsi kendisine ihânet eden kişinin şerrinden emin ol.